Belirli Günler

VAKIFLAR HAFTASI

VAKIFLAR HAFTASI (Mayıs Ayı 2. Haftası)

Bir hizmetin sürüp gidebilmesi için, kişilerin kendi istekleriyle bağışladıkları para ve mülklere “ Vakıf” denir. Bağışlanan mülklerin, eserlerin geleceğe sağlıklı kalabilmeleri korunmalarına bağlıdır. Geçmişin geleceğe taşınması ve yaşatılması vakıfların görevi arasındadır.

İnsanlar arasında sosyal dayanışmanın sağlanması, yardımlaşmak, birbirine destek olmak, acı ve mutlu günleri paylaşmak, sevgi ve saygı tohumlarını atabilmek için fertler arasındaki ilişkilerin iyi olması gerekir.

Vakfın tarihçesi çok eskilere dayanır. Dinimiz yardımlaşmayı ve ihtiyacı olanlara destek olmayı dini temeli saymıştır. Vakıflar Osmanlılar zamanında daha da yaygınlaşmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da etkinliğini aynı ölçüde sürdürmüştür. 5 Haziran 1935’te çıkan bir kanunla “Vakıflar Genel Müdürlüğü” kuruldu. Ülkemizdeki vakıfların hepsinin yönetimi, bu teşkilata verildi.

Vakıflar eğitime, öğretime, belediyelere, sağlık işlerine, yoksullara hizmet ederler. Vakıf tarafından yardım alan kişilerin adları

Buy Kamagra UK

, kurum tarafından açıklanmaz.

Ülkemizin sosyal, ekonomik, kültürel ve yurt savunmasında vakıfların yardımlar büyüktür. Bu kadar güzel bir hizmetin sürekliliğini sağlamak hepimizin görevidir. Vakıflara yardım ederek gelirlerini çoğaltmak ve çalışmalarını desteklememiz gerekir.

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz.

1. Dini hizmetler
2. Sağlık hizmetleri
3. Eğitim ve öğretim hizmetleri
4. Aş evi hizmetleri
5. Sosyal hizmetler
6. Sanat ve kültür hizmetleri
7. Para yardımı
8. Milli savunma hizmetleri
9. İktisadi hizmetler.
10. Ulaştırma hizmeti
11. Spor hizmetleri

İnsanlardaki yardım duygusunu geliştirmek, dayanışmanın önemini anlatmak ve insanların gönül zenginliğine ulaşmasına yardımcı olmak amacı ile 1985 yılından beri Mayıs ayının 2. haftasında “Vakıf Haftası” olarak kutlanmaktadır.

VAKIFLAR HAFTASI (Mayıs Ayı 2. Haftası)
Bir hizmetin gelecekte de hizmet olarak devamını sağlamak amacıyla kendi istekleri ile resmi yollarla bağışlanan mülk ve paralara vakıf denir. Türk toplumunda vakıfların çok eski bir geçmişi vardır. Eskiden bağışlanan hanlar, hamamlar, yapılan köprüler, çeşmeler, okullar ve camiler buna örnek olarak verilebilir. Bağışlanan bu eserlerin geleceğe sağlıklı kalabilmeleri korunmalarına bağlıdır. Geçmişin gelecekte yaşatılması da vakıfların görevleri arasındadır.

Bu eserlerin korunması ve verilen hizmetin devamını sağlamak için Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bütün bu eserler, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılır, kiraya verilir, gelirleri toplanır. Toplanan bu gelirler eserlerin korunması, kimsesizlere yardım ve çalışanların maaş alacakları olarak harcanır. Türkiye’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malı olan bir çok dükkan ve iş yeri bulunmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı vakıf eserleri sayısı 7500 civarındadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu gelirler dışında devlet tarafından da desteklenmektedir. Bunun için her yıl bütçeden belirli bir miktarda ödenek ayrılmaktadır.

Vakıflara bağlı öğrenci yurtlarında öğrencilerin barınma, yiyecek ve giyecek ihtiyaçları karşılık beklemeden sağlanır. Düşkümler ve yoksullar için aş evleri açıp onların daha sağlıklı yaşamalarına katkıda bulunulur. Sağlık hizmetleri veren vakıflar da aynı hizmetleri insanlara sunarlar. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve vakıfların hizmetlerini anlatmak amacıyla her yıl Mayıs Ayı 2. Haftasında Vakıflar Haftası kutlanır. Hafta boyunca vakıfların çalışmaları hakkında bilgi verilir. Radyo ve televizyonlarda, okullarda konu ile ilgili konuşmalar yapılır. Okullarda vakıf eserlerini tanıtıcı duvar gazeteleri düzenlenir. Gidilebilecek vakıflar ve vakıf eserlerine geziler düzenlenir.

Tarihin izlerinin yaşandığı bu eserlere sahip çıkalım. Yaşamaları için yardım edelim. Vakıf eserlerini korumak için yardımcı olalım. Hayırlı iş yapmanın en emin yolu vakıflara yapılan bağışlardır.

Mehmetçik Vakfı, Milli Eğitim Vakfı, Kalp Vakfı gibi vakıflar kendi alanları ile ilgili hizmet vermektedirler.

*VAKIFLAR HAFTASI GÜZEL SÖZLER*
* Vakıf; yorgunu dinlendiren misafirhane, yetimi barındıran yurt, yoksulu güldüren yuvadır.
* Vakıf kurumu; insanın insana, hatta insanın tüm canlılara sunabileceği hizmetin tümüdür.
* İyilik insanı kötülükten kurtarır. (Hadis-i Şerif)
* İyilik ediniz, onun karşılığında kötülük göreceğinizi asla aklınıza getirmeyiniz. İyilik yapın, övgüyü kazanın. (Hz. Ali)
* Vakıf, cahili öğreten okul, açı doyuran aşevi, hastayı tedavi eden hastanedir.

*VAKIFLAR HAFTASI ŞİİRLERİ*

VAKIF HAFTASI

Vakıf sözü ne demek,
Bunu herkes öğrensin;
Vakıf kuruluşların,
Ne olduğunu bilsin.

Hayırsever bir zengin,
Ya da devlet adamı,
Bir çeşme yaptırmışsa,
Suyu her an akmalı.

Şehirleri süsleyen,
Camilere iyi bak;
Yeni kuşak korursa,
Topluma yarar sağlar.

İnsanlık hazinesidir.
Vakıf ise bir hizmet,
Bizler hizmet edersek,
Gelişir medeniyet.

Adı her an anılır,
Yurda hizmet verenin,
Bir de vakıf olursa,
Ölmeden kalır ismin.

Sait KIRKGÖZLÜ

VAKIFLAR

Sayısız yaraya merhem oldunuz,
Yuvasız yavruya yuva kurdunuz,
Her hizmeti önlerine serdiniz,
İnsan abidesi yüce vakıflar.

Hastalara ilaç alıp koştunuz,
Düşkünlere siz her zaman dostsunuz.
Hem kazaya, hem kültüre koştunuz,
Hizmet abidesi yüce vakıflar.

Sarılamayan yara kalmaz sayende
Çıkar gözetmeksizin sen bu gayende,
Kimsesizi güldürdük biz sayende,
Hizmet abidesi yüce vakıflar.

Amacın hep hizmet etmek insana,
Yardımını esirgemedin bana,
Nice saygı, nice hürmet hep sana,
Hizmet abidesi yüce vakıflar.

Hakkı ÇEBİ

VAKIFLAR

Vakıf Tanrı yolunda
Hizmettir bir bakıma
Bana sorulduğunda
Bu söz gelir aklıma

Nice sosyal kuruluş
Vakıfla ayaktadır
Yüreğimde bu duyuş
Sevgiyle çarpmaktadır

Atalarımdan eser
Vakıfları severim
Hizmet vermeye değer
Burası benim yerim

Senin, benim, onun yok
Vakıf milletin malı
Gayret edip, daha çok
Vakıflar kurulmalı

Ramis Doğru

ANNELER GÜNÜ

ANNELER GÜNÜ (Mayıs ayının ikinci Pazar günü)
Mayıs ayının ikinci pazar günü Anneler Günü’dür. Anneler Günü evrensel bir gündür. Dünyada milyonlarca ana bugün çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.

Anneler Günü ülkemizde 1955 yılından bu yana kutlanıyor. Türk Kadınlar Birliği ülkemizde her yıl çocukları için büyük fedakârlığa katlanan annelerden birini yılın annesi seçer. Yılın annesinin kişiliğinde tüm annelere iyi dilekler sunulur.

Amerika’nın Filedelfiya eyaletinde 9 Mayıs 1966 günü Jarvis isimli bir kızın annesi öldü. Annesini çok seven Jarvis’in üzüntüsü aylarca sürdü. Hayatla kimsesi kalmayan Jarvis ölüm olayına bir türlü alışamadı. Yaşama küstü. Canlılığını, yaşama sevincini yitirdi. Yemedi, içmedi bir ara ölmeyi bile düşündü. Jarvis’in bu durumunu yakından izleyen komşusu Jarvis’le arkadaş oldu. Bir gün yaşlı komşu söyleşi sırasında Jarvis’e «İnsanlar doğar, yaşar, ölür. Bu bir doğa kanunudur.» dedi. Bu iki cümle, Jarvis’i çok etkiledi. Ölümün de doğmak, yaşamak gibi bir doğa olayı olduğunu düşündü. Ancak bu doğruyu bulmak Jarvis’in annesine olan sevgisini azaltmadı. Aradan geçen süre içinde ölüm sözcüğünün soğukluğu gitti. Yerine anne sevgisinin sıcaklığı geldi. Artık Jarvis annesini gözyaşları ile değil severek anmaya başladı. Acıları azaldı. İçinde arı, duru bir sevgi oluştu.

Aradan bir yıl geçti. Bu süre içinde Jarvis, hemen her gün annesinin mezarına çiçekler götürdü. Jarvis’in annesinin ölüm yıldönümünde bütün arkadaşları eve geldi. O gün Jarvis arkadaşlarına:

— Geçen bir yıl içinde çektiğim acılar bana şunu öğretti «Dünyada anne sevgisinin yerini dolduracak hiçbir sevgi yoktur. Yılın bir gününü annelere ayıralım. O günü annelerimizle ilgili anılarla dolduralım. Böylece annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim.» dedi.

Arkadaşları Jarvis’in önerisini çok beğendiler. Birlikte hemen kentin Belediye Başkanına gittiler. Başkan onları dinledi. Öneriyi içtenlikle benimsedi. Daha sonra bu öneri gazetelere, yazarlara anlatıldı. Jarvis ve arkadaşlarının çalışmaları kısa sürede sonuç verdi. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi mayıs ayının ikinci pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.

Anneler günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. Daha sonra bütün uygar ülkelerde kutlanmaya başlandı.

Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü gazetelerde annelerle ilgili yazılar, anılar, şiirler yayınlanır. Radyo ve televizyonda ana sevgisini konu eden konuşmalar yapılır. Türk Kadınlar Birliği’nin şubesi olan illerde yılın anneleri seçilir. Okullarımızda ayrıca Anneler Günü nedeniyle toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda okunan şiirler, söylenen türküler, şarkılar, annelere armağan edilir. Filimler gösterilir. Sergiler düzenlenir.

Anneler Gününde annemize bir demet kır çiçeği armağan ederek, bir güzel sözcükle yanağından öperek onu çok mutlu ederiz.

*ANNELER GÜNÜ OKUMA PARÇASI*

ANNEM
Ünlü bir yazarımız, annesi ile ilgili unutamadığı bir anısını anlatıyor.

Annemle ilgili bir anımı bir de annemin fotoğrafım istemişsiniz.

Annemin hiç fotoğrafı yoktu.

1926 yılında yirmi altı yaşındayken veremden ölen annem bütün yaşamında resim çektirmedi. Çünkü o zaman bizim ortamımızda – yeni kuşaklar pek şaşacaklar belki de – resim çektirmek günah sayılırdı. Yalnız, askerlik gibi resmi işleri için erkekler vesikalık resim çektirirlerdi.

Annem ölüm döşeğindeyken ben okuduğum yatılı okuldan çoktan kaçmıştım; ama bunu annem de babam da bilmiyordu.

Ölümünden üç gün öncesinden, beni annemin yanına sokmuyorlardı. Ölümünden bir gün önceydi. Annemi yattığı odanın kapısından içerde konu­şulanları dinliyordum. Annemin şu sözlerini duydum;

— Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim… Oysa ben bir okul kaçağıydım. Parasız yatılı okuldan kaçmıştım.

Annemin bu sözlerini duyunca, ağlayarak evden çıktım. O zaman on bir yaşındaydım.
Ertesi gün de annem öldü. Sesi hep kulağımdaydı.

— «Oğlum yatılı okulda ya

, artık gözlerim açık gitmeyeceğim..»

Okumamın tek nedeni annemin bu sözleriydi. Bütün hayatımda anne­min duyabildiğim bu sözleri kulağımdan hiç eksilmedi. Hep onun bu sözleri­ni düşündüm. Yalnız bunun için okudum, okula gitmenin yollarını aradım. Onun sözleri beni kamçıladı. Yoksa okul kaçkını on bir yaşındaki ben, bir daha hiç okula gidecek değildim. Beni okula göndermeye zorlayacak kimse de yoktu, yoksulduk.

Bugünkü kişiliğimi, anneme, özellikle annemin duyduğum son sözlerine borçluyum.

Aziz NESİN

ANNE MODELİ
Tanrı en güvendiği meleği çağırıp, hazırladığı anne modeli hakkında onun fikrini sormuş.
Melek gördüğünü beğenmemiş:
—Çok çalıştınız yüce efendimiz, artık ne yaptığınızı bilemez hale geldiniz. Şuna bakın! Bütün hastalıkları iyileştiren özel bir öpücük ve yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, okşamak, tutmak, temizlemek için altı çift el yapmışsınız. Bu iş yürümez!
—Sorun ellerde değil. Diye karşılık vermiş Tanrı. Aslında üç çift göz
koymalıydım: Kapalı kapılar ardında da olsa çocuğunu görmesi ve onu açık
pencerelerden koruması için bir çift göz; ona iyi terbiye verebilmesi için
ciddi ciddi bakan, ödün vermez bir başka çift göz ve ne kadar işi olursa
olsun, bitmez tükenmez sevgisini ve şefkatini sürekli olarak yansıtabileceği üçüncü bir çift göz!
Melek biraz daha dikkatle incelemiş, anne modelini.
—Peki bu ne böyle?”
—Kendi kendini iyileştirme önlemi. Çünkü onun hastalanmaya vakti olmayacak, kocasıyla, çocuklarıyla, eviyle uğraşması gerekecek.
—Bence siz biraz dinlenseniz iyi olacak, demiş melek. Dinlenip, sakinleşip iki kolu iki gözü olan standart bir model üzerine çalışsanız çok daha iyi olacak.
Tanrı, meleğe hak vermiş, biraz dinlendikten sonra, anneyi normal bir kadın haline getirmiş. Ama meleğe şöyle demeden de edememiş:
—Onun içini çok büyük bir azimle doldurmalıyım. Bu azim, öylesine büyük olmalı ki, altı kolu, üç çift gözü ve kendi kendini iyileştirme sistemi varmış gibi davranmalı. Yoksa görevlerini yerine getiremez, yükün altından kalkamaz.
Melek modeli incelemiş. Bu kez Tanrı’nın başardığına kanaat getirmiş. Ama birden bir sızıntı fark etmiş:
— Galiba siz, bu modelin içine yine çok fazla şey doldurdunuz. Kadının içi boşalıyor.
—Hayır boşalmıyor. Bunun adı gözyaşı.
—Ne işe yarar?
—Sevincini, hüznünü, düş kırıklığını, acısını, gururunu, mutluluğunu, coşkusunu ifade etmeye yarar.
—Siz büyük bir mucitsiniz! Diye heyecanla bağırmış melek, modelin tek eksiği buydu, şimdi tamamlanmış oldu.
Tanrı buruk bir sesle yanıt vermiş: Onu ben koymadım. Parçaları
birleştirdiğim zaman, gözyaşı kendiliğinden ortaya çıktı.”

ANNELİK ÖYKÜLERE SIĞMAYACAK, MASALLARLA ANLATILAMAYACAK KADAR GÜZEL VE YÜCE BİR DUYGU, İYİ Kİ ANNEYİZ, İYİ Kİ SEVİYORUZ, SEVİLİYORUZ MUTLU BİZE…
TÜM ANNELERİN VE KENDİNİ ANNE GİBİ HİSSEDENLERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN…

*ANNELER GÜNÜ GÜZEL SÖZLERİ*
* Cennet anaların ayakları altındadır. (Hadis-i Şerif)
* Analı kızın özü büyür, anasız kızın sözü. (Azerbaycan Atasözü)
* Ananın yüreği, babanın elleri çocukları için ağrır. (Bulgar Atasözü)
* Anne sevgisi, bencil duyguların en üstünüdür. (Alain)
* Ana yüreği, çocuğun okuludur. (Henry W. Beecher)
* Kadınlar zayıftır, ama analar güçlüdür. (Victor Hugo)
* Ana evin direğidir.
* Her şeyin hakkı ödenir, ana hakkı ödenemez.
* Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.
* Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
* Hiçbir süs, bir kadını, annelik sevgisi kadar güzelliştiremez. (Brachvogel)
* En değerli armağan sevgidir. Annenize sevginizi veriniz.
* Dünyada her güzel şey kadının (ananın) eseridir. (Atatürk)
* Anasız çocuğun yıldızı sönüktür. (Yugoslav Atasözü)
* Ananı babanı sayarsan, kendi çocuğundan da saygı görürsün. (Kırgız Atasözü)
* Ana sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır.
* Anaya borç tükenmez.
* En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
* Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
* Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
* Cennet anaların ayağı altındadır.
* Dünyada her güzel şey kadının (ananın) eseridir. (K.Atatürk)
* Kızlarını (geleceğin analarını) okutmayan milletler, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir. (K.Atatürk)

*ANNELER GÜNÜ ŞİİRLERİ*

ANNEM

Annelerin en güzeli,
Sensin, benim güzel annem.
Ilık esen bahar yeli,
Sensin, benim güzel annem.

Güneş yüzlü, altın kalpli,
Ağır başlı, tatlı dilli,
Meleklerin eşi sanki
Sensin, benim güzel annem.

Açan çiçek, çağlayan su,
Gülümseyen engin duygu,
Evimizin mutluluğu
Sensin, benim güzel annem.

H.Latif SARIYÜCE

ANACIĞIM
—Anneme ve bütün annelere—

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Kaç geceler bana ninni söylerdi
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Uzun kış geceleri masal masaldı
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı?

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım
Selam sana Anneler Günü İstanbul’dan
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan
Vefalı ellerinden öperim anacığım.

Ümit Yaşar Oğuzcan

ANNECİĞİM

Ne sevimli bir annesin!
Ne tatlıdır senin sesin!
Benim canım mısın nesin
Sen olmazsan yapamam ben!

Senden yakın kim var bana?
Kalbim, canım bağlı sana!
Üzüntüm yok ondan yana
Seviyorsun beni de sen.

Gülsem güler yüzün
Ağlamamdan alır hüzün…
Senin gecen ve gündüzün
Işık alır sanki benden!

Rakım ÇALAPALA

ANNE

Annemi ben çok severim,
Melek annem, güzel annem,
Üzülmesin sakın derim
Melek annem, güzel annem.

İyi doğru sözler onda,
Şefkat dolu gözler onda,
Sevgi, ışık var yolunda,
Melek annem, güzel annem.

Anne yüzü ne asil yüz,
Anne gözü ne derin göz,
Anne özü, pırlanta öz,
Melek annem, güzel annem.

Rıfat Necdet EVRİMER

ANNEM

Bağım olsa, bahçem olsa
İpek kumaş bohçam olsa,
Sabah olsa, akşam olsa
Annem gitmese yanımdan.

Her zaman baksam yüzüne,
Uyurum yatsam dizine.
Rastlamadım kem sözüne
Sesi çıkmaz kulağımdan.

Bir sözünü iki etmem.
Canımı verir incitmem
Annemsiz cennete gitmem
Onu severim canımdan

İbrahim ŞİMŞEK

ANNECİĞİME

Örneğimsin iyilikte,
Veren elsin anneciğim.
İnceliği güzellikte,
Deren elsin anneciğim.

Sen ağaçsın, ben bir yaprak,
Ben fidanım, sense toprak,
Evimizde, tertemiz, ak,
Açan gülsün anneciğim.

Ayağında cennet yolu…
Anneciğim, gül kokulu.
Sımsıcacık, sevgi dolu,
Esen yelsin anneciğim.

Sevgin bana güven verir,
Derdim biter, erir bir bir.
Sensin en duygulu şiir,
Bir masalsın anneciğim.

Rıfkı KAYMAZ

ANNEM

Seni ne kadar özlediğimi
Anlatamam
Sana sarılsam bir kez daha
Ayrılamam
Annem sensiz hayat çok acı
Dayanamam
Seni ne kadar sevdiğimi sözle
Yazıyla anlatamam
Anneciğim sen bensiz olamazsın
Biliyorum
Bende sensiz olamıyorum
Seni çok seviyorum.

Emine ÇELİK
Kasım – 1985

ANACIĞIM

Bir gün sılaya geldiğimde
Bir şeyler sezersen halimde
Hiç şaşmayasın anacığım
Başımı koyup dizlerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bütün insanların yerine

Cahit Sıtkı Tarancı

ANNE

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum.

Acı nedir
Tatlı nedir… Bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum.
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini…
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
‘Onun Annesi’ diyorlar…
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın…
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum.. Yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum…

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!

Arif Nihat Asya

ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!

Necip Fazıl Kısakürek

HAYAT NEDİR ANNE?

Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne de kimsenin camını kırdım…
Çok uslu bir çocuk değildim ama
Seni hiç kırmadım, hep boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!

Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum…
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!

Yusuf Hayaloğlu

ANNE

Ağaç olsan
Dal olurum anne
Yaprak olurum
Sana gelirim
Deniz olsan
Sel olurum anne
Irmak olurum
Sana gelirim
Bahçe olsan
Gül olurum anne
Toprak olurum
Sana gelirim
Güneş olsan
Yol olurum anne
Bayrak olurum
Sana gelirim

Tacettin Şimşek

MELEK

Annesi dün Zeynep’e:
“Melek Yavrum!” diyordu.
İşitince bu sözü
Kız merak etti, sordu.:

-Melek yavrum ne demek?
Doğrusu anlamadım.
Melek kanatlı olur:
Hani benim kanadım?

Cevap verdi annesi:
-Üç yavrum daha vardı,
Onlar kanatlanarak
Elimden uçmuşlardı.

Hepsi yalnız bıraktı,
Bu talihsiz kadını,
Bari sen uçma diye
Kopardım kanadını!

Faruk Nafiz Çamlıbel

SOL YANIM ACIYOR ANNE
 

Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali, “Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder.”
demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde:
Şuram acıyor işte, şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.

Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, “hadi yavrum sınıfa” dedi.
Ben de ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
“Öğretmen ne oldu dedi”?
“Düştüm, dizim çok acıyor” dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.

Bugün ben de saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam; “Ben bilmem ki kızım.” dedi.
Bari okula sen götür dedim.
“Kızım, iş…” dedi.
Ben de “bana ne dedim”, ağladım.
“Kızım, ekmek” dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.

Herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
Zeynep, “Annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş” dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.

Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor?
İzin verme anne,
Ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
Bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne?
Her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.

Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.

Senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince
Sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim anne, çooook…

ANAMA

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı on gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi koylu kızı kimisi hanim
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü Anam

Aşık Veysel

ÇOCUKLARIN KORUYUCUSU MAY ANA’YA

Ateş Ana, otuz kez başlardan taç giyen
kırk başlı kız,
pişkinliği veren sensin pişmiş nesneye,
buzların biçimini bozan sensin;
yaklaş bize, çevremize dolan,
baba gibi ol bize!
Yaklaş bize, çevremize dolan,
ana gibi ol bize!
Her kiri gideren sensin deniz suyunda,
ak bir çakmak taşıyla kesen sensin göbek bağını;
süt içersin Süt Denizi’nden,
Surum dağında açtın oyun yerini
saçları güzelce taranmış May Ana,
kırk kızın ortasında öyle saf May ana,
otuz kızın arasında öyle saf May ana,
Ağzı öyle saf May ana!
İndin ak Ülgenlerden,
indin ayın gökkuşağından,
güneşin gökkuşağından,
indin çatal bir değneğe dayanarak
buraya gelmek için, tutarak altın yayı,
saçları incecik May Ana!
Korkutma yavruları,
onları yed küçücük omuzlarıyla,
sıkıca bastır göğsünde,
sağ kolunun altına al,
sağ memenle emzir onları,
kem gözden sakla onları,
kötü bilicilerden esirge.
Kötü bir ruh yaklaştıkça
ger altın yayını
ve yayınla ve savutunla
sav ne gelirse kötü ruhtan!
Yaklaştırma yöremizde dolanan ruhu,
yavuz yeli indirme,
uzak tut kişiden tüm ağrıları,
götür onu elinle her iyiliğe,
esirge ruhun uyanışını,
çalının kökünü pekiştir!

Tevelüt Türkleri / Orta Asya VIII. yy.

ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

Necip Fazıl Kısakürek

ANNELER VE ÇOCUKLAR

Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne

Sezai Karakoç

HASBİHAL
Anne, zannetme ki günler geçti de
Değişti evvelki hissim gitgide!
Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum
Seneler geçse de ben yine buyum!
Senden umuyorum teselli yine!
Bugün şefkatine, muhabbetine
Zanneder misin ki yok ihtiyacım?
Belki eskisinden daha muhtacım!
Dünyanın tükenmez kederlerinden
Kalbim kırılsa da böyle derinden,
Hayatım büsbütün ye’se kapılmaz.
Teselli bulurum içimden biraz
O derin sevgini hatırlarım da!
Her gece hıçkıran dudaklarımda
Hasretle anılan senin adın var.
Anne, hayatımda bir tek kadın var.
Beni aldatmadı, sevdi daima!
Gittikçe ruhumu saran bu humma
Başka sevgilerden yadigâr, anne!
Sevmeyen sevenden bahtiyar, anne!

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

ANNE

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum!
Acı nedir, tadı nedir? Bilmezdin:
Dilin, damağın ben oldum!
Elinin ermediği, Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum;
Kolun, kanadın ben oldum..
Dilin, dudağın ben oldum!

Belki kıskanırlar diye Gördüklerini,
Sakladım gözlerden Gülücüklerini:
Tülün duvağın Ben oldum!

Artık isterlerse, adımı
Söylemesinler bana:
“Onun annesi” diyorlar.
Bu yeter, sevgilim, bu yeter bana!
Bir dediğini iki
Etmeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim, sana O kadar ısındım ki.
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim…
Gün oldu, kırdın.
İncinmedim:

İlk oyuncağın Ben oldum, yavrum,
Son oyuncağın Ben oldum!
Lâyık değildim; Lâyık gördüler: yavrum,
Annen oldum, yavrum, Annen oldum!

Arif Nihat Asya

ANNE

Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak,
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zar zar.
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak,
Hep hüzünlü eser onun ikliminde rüzgâr.

Kuşlar gibi titrer o güneş yüzlü nevhayâl,
Simasında alacakaranlık endişesi.
Her mevsim ayrı bir ızdırap, ayrı bir melâl;
Dilinde özleyişlerin sihirli bestesi…

Sinesi sımsıcak, çehresi de imalıdır,
Semtinde her dem bir büyülü rayiha eser.
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummalıdır,
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter.

Rahmet-zahmet iç içe.. bilmez geçen zamânı,
Ne yazları, ne kışları, ne renkli bahârı,
Ne gurûbu ne de şafağın söktüğü ânı,
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı..

Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde,
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur..
Amansız hislerin öldüren pençelerinde,
Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur.

Elemi çok olsa da şekvâsı işitilmez,
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları..
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez,
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları.

Kanmaz asla sevmeye; o, sevgiye susuzdur;
Şaire “su” dedirten hisle “evlât” der inler.
Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur,
El açar Yaratan’a balalarını diler…

Yürüdüğü yol, onun hislerinin yoludur,
Durmaz, bir süvari gibi yürür doludizgin.
O, yeryüzünde en ululardan uludur,
Sinesi meleklerin sinesi kadar engin.

Zambaklar gibi sihirli çehrende,
Varlığımı kucaklayan bir ışık;
Duydum o duyulmazları sinende,
Sen bir rüyasın benim için artık…

Nuru öteden pırıl pırıl siman,
Ukbâ derinlikleriyle büyülü.
Tülleniyor hülyalarımda her an,
Ölümsüz ruhunun bembeyaz tülü.

Bir yâd-ı cemilsin, kabrin sineler,
Hazan yaşamıştın; ölüm baharın.
Duayla gerilmiş bütün gönüller,
Berzah yamaçlarında bestekârın.

Makbule LEMAN; Kitâbullah / İsmail SAFA

ANNEM ANNECİĞİM

Mazide kalan hatıra gibi
Şevkatli kollarını aç bana anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim

Yanımda olmanı ne çok isterdim
Dizine yatıpta uyurdum anne
Dilimde dua gözümde rüyasın
Seni çok istedim hasretim anne
Anne, anne, anneciğim

Uyandım uykudan aradım seni
Sağıma soluma bakındım anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim…

Z.Müren

KADINLAR GİTTİĞİNDE
 

Kadınlar gittiğinde arkalarında büyük boşluklar bırakırlar
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde yetim-öksüz kalan çok olur.
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler,
Özenle saklanmış küçülmüş giyisiler, dolap diplerindeki kurdeleler
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar.
Yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksının
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz
Değerini kimse anlayamaz krom hac tasının
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bayat ekmekten yapılan tatlı,
Artan sebzeden yapılan türlü
Kısık sesle çalınan radyo
Tozlanan sehpa
Duvarda asılı çerçeve
BİR KADIN GİTTİĞİNDE ÖKSÜZDÜR
Bir kadın gittiğinde,
Geçmişini sorguladığı ayna
Sürülmeyen ruj
Suyu değişmeyen vazo
Tıkır, tıkır giyilmeyen terlik
Karanlık kalan oda küskündür
Bir kadın gittiğinde
Zile basmaz komşular
Yanmaz ocak
Isınmaz yatak
Halıların boynu bükük
Çeşmeler şırıltısızdır
Bir kadın giderken arkasından neler götürür.
Bir kadın gittiğinde, ne çok kişi gider aslında
Bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci
Bir ANNE gider
Bir dost
Bir arkadaş
Bir sevgili
Ne çok kişi yok olur, bir kadın gittiğinde
Ne çok kişi yetim-öksüz kalır

Hilda SARICA

TRAFİK HAFTASI

TRAFİK HAFTASI (Mayıs ayının ilk Cumartesi gününü izleyen hafta)
Trafik; kara, hava, deniz taşılları ile yayaların kendilerine özgü yollarda gidip gelmesi olayıdır.

Trafik sorunlarını çözümlemek amacıyla birçok Avrupa ülkesi aralarında anlaşarak bir konsey kurdu. Bu konseye Türkiye de üyedir. Merkezi Fransa’nın başkenti Paris’te olan bu konseyin üyeleri, zaman zaman toplanarak trafik sorunlarını görüşürler.

Bu konsey Mayıs ayının ilk cumartesi günü ile başlayan haftayı «Uluslararası Karayolu Güven Haftası» olarak kabul etmiştir.

Ülkemizde de trafik kazalarının önlenmesi yolunda çaba gösteren kuruluşlarca, aynı hafta «Trafik Güvenliği ve Eğitim Haftası» olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince; yayın organları, radyo, televizyon aracılığı ile trafik kazalarının önlenmesi için halka trafik kuralları anlatılır. Trafik kurallarına uyulması gereği belirtilir. Okullarda öğrencilere trafik bilgileri öğretilir.

Uygarlık tarihinde tekerleğin bulunması önemli bir olaydır. Önceleri yüklerini kendileri taşıyan, hayvanlara taşıtan insanlar tekerleğin bulunması ile taşıt araçları yaptılar. Uzun süren çalışmalar, araştırmalar sonucu buharı bulan, motor gücünden yararlanmayı öğrenen insanlar bu buluşlarını taşıtlara uyguladılar. Önce kara taşıtlarının, sonra deniz ve hava taşıtlarının sayıları çoğaldı, hızları arttı.

Bu taşıt araçlarına sahip olan insanlar kentlerde ve kentler arasında araçlarını kullanmaya başladılar. Yürüyenlerin karşıdan karşıya geçmesi zorlaştı. Taşıt araçları insanlara ve birbirlerine çarparak kazalara neden oldular.

Trafik sorunlarına çözüm getirmek, trafiği düzene koymak için bir takım kurallar belirlendi. Sürücülerin ve yayaların uymaları gereken bu kurallara trafik kuralları denir. Trafik kuralları uzun araştırmalar ve deneyler sonucu ortaya çıkmıştır.

Bizi en çok ilgilendiren, her an karşılaştığımız kara trafiğidir. Deniz ve hava taşıtlarının gidiş gelişlerini düzenleyen deniz ve hava trafiği kuralla­rı da vardır.

Her gün gazetelerde okuduğumuz; radyoda dinlediğimiz, televizyonda izlediğimiz trafik kazaları; dikkatsizlikten, kendine fazla güvenmekten ve trafik kurallarına uymamaktan meydana gelir. İnsan yaşamı bakımından trafik, çağımızın en önemli sorunudur. Büyük kentlerde günün her saatinde taşıtlarla karşılaşırız. Trafik kazalarında yaralanan ve ölenlerin çoğu 5-14 yaş arasındaki çocuklardır.

Bu nedenle Trafik Haftası’nda, özellikle ilkokullarda, öğrencilere trafik kuralları öğretilir. Trafik kazasına uğramamak için hafta boyunca öğrendiklerimizi hiç unutmayalım. Yürürken, karşıdan karşıya geçerken tüm trafik kurallarına uyalım.

YAYALAR İÇİN TRAFİK KURALLARI:

1. Cadde ve sokaklarda her zaman yaya kaldırımında yürümeliyiz. Karşı kaldırıma ancak yaya geçitlerinden geçmeliyiz.
2. Kaldırımdan inerken, karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa yine sola bakıp öyle geçmeliyiz.
3. Yaya kaldırımı olmayan yerlerde yolun solundan yürümeliyiz.
4. Trafik polislerinin işaretlerine uymalıyız.
5. Trafik polisinin olmadığı yerlerde trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.
6. Trafik lambası kırmızı yanarken kesin olarak karşıya geçmemeliyiz.
7. Karşıdan karşıya geçerken zikzaklar çizmemeliyiz.
8. Duran bir taşıtın hemen önünden ve arkasından geçmemeliyiz.
9. Taşıt araçlarından inerken taşıtın tam olarak durmasını beklemeliyiz.
10. Taşıt araçlarına binerken sıramızı beklemeliyiz.
11. Taşıt aracından iner inmez hemen karşıya geçmemeliyiz.
12. Taşıtlara hiçbir nedenle asılmamalıyız.
13. Yolda top oynamamalıyız.
14. Yolda gruplar oluşturup geçişe engel olmamalıyız.

TRAFİK IŞIKLARI

Trafik ışıkları, trafiğin yoğun olduğu kavşaklarda trafik akışını düzenleyen, hayatımızı kolaylaştıran ve zaman kazandıran son derece yararlı bir teknoloji ürünüdür. Işıklar yukarıdan aşağıya doğru sırasıyla kırmızı, sarı ve yeşil renklerdedir. Kırmızı ışık yolun geçişe kapalı olduğunu, kırmızı ışıktan sonraki sarı ışık yolun geçişe açılmak üzere olduğunu, yeşil ışık yolun geçişe açık olduğunu, yeşilden sonraki sarı ışık ise durmaya hazırlık aşamasını (durma çizgisini geçtiyseniz geçin, aksi halde durun) belirtir. Üzerinde oklar bulunan ışıklar, ok yönündeki hattın yeşil ise açık, kırmızı ise kapalı olduğunu belirtir. Yanıp sönen tek kırmızı ışık, kavşağa gelince durularak geçilmesi, yanıp sönen tek sarı ışık ise, kavşağa gelince yavaşlayarak dikkatlice geçilmesi gerektiğini belirtir. Sürücü sadece kendi hattını kontrol eden ışıklara bakmayı alışkanlık haline getirmelidir. Diğer hatlardaki ışıklara bakılması, dikkatin yeterince yoğun olmadığı bir anda hata yaptırabilir, kazalara yol açabilir.
Trafik ışıklarının bazıları, hangi renk ışığın ne kadar yanması gerektiğini düzenleyen bir iç zamanlayıcı ile kontrol edilirken, bazıları da bir sinyalizasyon merkezi tarafından kontrol edilmektedir.
Trafik ışıklarının yanmaması durumundaki kaosu, kaza ve kavgaların çıkmasını önlemek için, şu basit kuralların bilinmesi son derece yararlıdır. Işıkları yanmayan bir kavşağa gelindiğinde, her yönde ‘DUR’ işareti varmış gibi davranılmalıdır. Bu durumda, kavşağa önce giren taşıtın, iki taşıt aynı anda giriyorsa sağdaki taşıtın önceliği olduğu unutulmamalıdır.

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA
Kaza riskleri nedeniyle trafik polisi için, sürücülerin alkol kontrolünün özel bir önemi vardır. Sürücü, alkolmetre ile yapılan test sonucunda alkollü çıkarsa; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5 maddesi gereğince para cezası ile cezalandırılır, aracı trafikten men edilir ve sürücü belgesi (6) ay süreyle Trafik Polisince geri alınır.

Aynı sürücü aynı suçu işlerse; yine Kanunun ilgili maddesi gereğince para cezası ile cezalandırılır, aracı trafikten men edilir ve sürücü belgesi (2) yıl süreyle Trafik Polisince geri alınır.Aynı sürücü üçüncü kez alkollü olarak araç kullanırken tespit edilirse, kanunun ilgili maddesinde belirtildiği şekilde para cezası ile cezalandırılır, aracı trafikten men edilir ve sürücü belgesi (5) yıl süreyle Trafik Polisince geri alınır. Ayrıca (6) aydan az olmamak üzere hafif hapis cezası uygulanılır. (5) yıl süreyle geri alınan sürücü belgesi sahipleri, 5. yılın sonunda, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri muayenesi sonrasında durumu uygun olanlara belgeleri iade edilir.

Alkollü araç kullanmaktan dolayı sürücü belgeleri geri alınan sürücüler, Sürücü belgesine el koyan Trafik birimine veya en yakın Trafik Denetleme Şube Müdürlüğüne alıkoyma süresinin bitiminde dilekçe ile başvurarak sürücü belgelerini geri alabilirler.
Meydana gelen trafik kazaları incelendiğinde sürücülerin bir anlık dikkatsizlikleri sonucu meydana geldiği görülmektedir. Bu nedenle, alkol almış kişinin de dikkati dağılmaktadır.
Güvenli alkol limiti yoktur en doğrusu, hiç alkol almadan araç kullanmaktır.

ALKOLÜN SÜRÜCÜLÜK BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Bilimsel araştırmalar alkolün hiç bir seviyesinin sürücülük için güvenli olmadığını göstermektedir. Bütün ülkeler yasal alkol limitini belirlerken konuyu tıbbi, psikolojik ve sosyal yönüyle değerlendirerek bir karara varmakta, belli bir riski kabul ederek bu limitleri belirlemektedirler.

Motorlu araç sayısının artmaya başladığı 1900’lü yılların ilk dönemlerinde, hızla oluşan trafik kurallarının yanı sıra, giderek alkollü sürücülük için de önlem alma ihtiyacı hissedilmiştir. Başlangıçta bu sınırın ne olması gerektiği ve nasıl ölçüleceği konusunda sorunlar yaşanmışsa da dünyada özellikle konuyu inceleyen bilimsel çevrelerin görüşü her zaman kan-alkol sınırının daha da aşağıya çekilmesi yönünde olmuştur. Bir başka deyişle yasal limitin altında olmanın sadece trafik cezasını engellediği, ancak can güvenliğini garantilemediği kabul edilmektedir.

Alkolün etkileri açısından yaş, cinsiyet, sürücülük deneyimi gibi bazı faktörlere bağlı olarak bireyler arasında farklılıklar görülmekteyse de, bunlar güvenli sürücülüğü garantileyecek kadar büyük farklar olmadığı gibi, tartışmalı sonuçlar olarak değerlendirilmektedirler. Bununla birlikte genel olarak araştırmalar 0.2 promil düzeyinden itibaren alkol düzeyi arttıkça sürücülük üzerinde olumsuz etkilerinin de arttığı yönünde birleşmektedir. Bu sınır kimi ülkeler tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır.

ÜLKEMİZDE YASAL ALKOL SINIRI

Ülkemizde ticari araç sürücüleri ve kamu hizmetinde çalışan sürücülerin alkollü olarak trafiğe çıkmaları tümüyle yasaklanmış, diğer sürücüler içinse yasal sınır olarak bir litre kanda yarım gram alkole eşit olan, 0.50 Promil belirlenmiştir. Bu halk arasında yanlış bir biçimde “yüzde elli alkollü olmak” diye ifade edilmekte, hatta bunun mümkün olduğu sanılmaktadır. Bu tümüyle yanlış bir bilgidir. Bu yanlışlık genellikle promil değerinin nasıl hesaplandığının iyi bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

Promil hesabında alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak bir orantı kurulur. Örneğin 0.50 promil 100 mililitre kanda 50 miligram alkol bulunduğunu gösterir ve buradan gidilerek, 50:100=0.50 promil kabul edilir. Ağırlığı hacme oranlamak matematiksel olarak çok mantıklı değilse de, karmaşık ve çok küçük sayılarla uğraşmak zorunda bırakmadığı için tercih edilen bir ifade biçimidir. Eğer hacim oranları dikkate alınacak olursa, 0.50 promilin gerçekte kanda %0.025 oranında alkole eşit olduğu (on binde 2.5 !) görülür. İnsan vücudu yüzde elli alkol oranı bir yana, %0.5 oranında alkole bile (binde 5 ya da bir litre kanda 4 gram alkol bulunması) tolerans göstermekte çok zorlanır, hatta bu düzeydeki kan-alkol oranı pek çok kişide ölüme yol açar.

EMNİYET KEMERİ

Emniyet Kemeri Neden Gereklidir?
Emniyet kemerlerinin yararları, kaza kategorilerinin hepsinde görülmektedir. Fakat ölüm ve ağır yaralanmanın en çok meydana geldiği çarpma/çarpışma kazalarındaki yararları daha dikkat çekicidir.

Çarpma sonucu savrulan bir eşya da olsa insan bedeni de olsa eninde sonunda bir engelle durdurulur. Bir çarpma anında araç saniyenin ilk on salisesinde durmakta ise de eğer emniyet kemeri takılı değilse direksiyon, kontrol paneli ya da ön cam tarafından durdurulana kadar araç içindeki eşyalar ve araçta bulunan kişilerin bedenleri aynı hızdaki hareketlerine devam edeceklerdir.

Oysa doğru takılmış bir emniyet kemeri insan bedenini:
1.
Çarpma etkisiyle vücutta meydana gelen sarsıntının kademe kademe azalmasını sağlayarak,
2. Kaza anında meydana gelen çarpma etkisini vücut yapısındaki en güçlü noktalara yönelterek,
3. Çarpma etkisinin vücutta tek noktada toplanmayıp dağılmasını sağlayarak,
4. Çarpma/çarpışma anında koltuktan fırlamayı engelleyerek,
5. Hassas ve en önemli organların yer aldığı kafa ve omuriliğin herhangi bir yere çarpmasını önleyerek korumaktadır.

 
Emniyet Kemerinin Etkileri Hakkında Bazı Çarpıcı Araştırma Sonuçları:
*  Üç noktalı emniyet kemerleri, otomobilde seyahat edenlerin ağır yaralanma risklerini % 45 kamyonetlerde de % 60 oranında azalmaktadır.
*  Ölümlü kazalarda emniyet kemeri kullananların % 24.8’i hiç zarar görmeden kazayı atlatırken, emniyet kemeri kullanmayanlarda bu oran % 6.3’tür.
*  İleri düzey araştırmalarda arka koltukta emniyet kemeri kullanımının, arka koltukta meydana gelen ölüm ve yaralanmaların 2/3’nün ve ön koltukta ölümlerin ise % 6’sını önlediği saptanmıştır. Bütün ağır yaralanmalarda ise, arka koltuk emniyet kemerleri yaralanmanın şiddetini % 50 oranında azaltmaktadır.
*  TRL (İngiltere Ulaşım Araştırma Laboratuarı) analizleri, ön koltuk yolcularının tamamına yakınının emniyet kemeri takmasına karşılık, daha düşük oranda emniyet kemeri kullanan arka koltuk yolcularının yaralanma riskinin 2 kat, fırlatılma riskinin ise 7 kat daha fazla olduğu ortaya koymuştur. Emniyet kemeri takmamış arka koltuk yolcuları en çok kafa, yüz ve boyun zedelenmelerine maruz kalmaktadır. Arka koltuk yolcularının en büyük yaralanma nedeni fırlatılmadır.
*  Genel bir ifade ile belirtecek olursak emniyet kemeri kullanımının zorunlu olduğu ülkelerdeki ölüm ve yaralanma oranları, kullanımın zorunlu olmadığı ülkelere göre % 40 daha azdır.
* Avustralya’nın bir eyaleti olan Viktorya’da emniyet kemeri kullanımı 1970 yılında zorunlu hale getirilmiştir. Bundan 4 yıl sonra 1974 istatistiklerinde ölümlerde % 37’lik azalma, yaralanmalarda % 41’lik azalma ve omurilik zedelenmelerinde ise % 27’lik azalma meydana gelmiştir.
* 1995’te Amerika’da ise emniyet kemerleri 9.797, hava yastıkları 475, çocuk koruma sistemleri ise 279 kişinin hayatını kurtarmıştır. Kanada’da, 1989’dan bu yana emniyet kemerleri 2.400 kişinin hayatını, 55.000 kişinin yaralanmasını önlemiş, sosyal ve sağlık maliyetlerinde 3 milyon dolar tasarruf sağlamıştır. Yine aynı ülkede ise 1995 yılında ölümlü kazalarda, koruma sistemi kullanmayanların (Emniyet kemeri, araç çocuk koltuğu vs.) % 25’i aracın dışına fırlatılmıştır.

Bu özelliklerine rağmen bir çok kişi emniyet kemerlerini çeşitli nedenlerle kullanmayı gereksiz ya da sakıncalı bulmaktadır. İşte bazı bahaneler ve bazı bilgiler:

* “Kısa yolculuklarda emniyet kemeri hiçbir işe yaramaz…”
Aslında emniyet kemeri kullanmamızı en çok gerektiren bu süre ve bu mesafedir. Çünkü ölümlü trafik kazalarının % 80’i evinize 30-35 km uzaklıkta ve 55-60 km/h hızın altında gerçekleşmektedir. Ayrıca trafik kazası ölümlerinin % 35’i şehir içinde ve büyük olasılıkla günlük güzergahlar üzerinde meydana gelmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Trafik Araştırma Merkezi Müdürlüğü’nce 1999 yılında Ankara’da trafik yoğunluğunun fazla olduğu 27 kavşakta gözlem yoluyla yapılan bir araştırmada, 40.587 özel araç sürücüsünden 8.557’sinin (%21,08) emniyet kemeri kullandığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada, arka koltukta oturan hiçbir yolcunun emniyet kemeri kullanmadığı rapor edilmiştir. EGM kaza istatistiklerinde 2001 yılında meydana gelen kazaların %88.79’unun yerleşim alanları içinde meydana geldiği ve yaralanmaların %66.03’ünün, ölümlerin ise %44.31’inin bu kazalar sonucu ortaya çıktığı görülmektedir (Bu verilere Jandarma tarafından denetlenen kırsal alan kaza istatistikleri dahil değildir).

*  “Emniyet kemeri düşük hızla seyir halindeyken pek işe yaramaz…”
Emniyet kemeri kullanmıyorsanız, 30 km/s hızda çarptığınızda bile, ağır yaralanma riski çok fazladır. Emniyet kemeri takmamış yaralıların % 70’i, 50 km/s’dan daha düşük bir hızda yol alırken yaralanmıştır. 50 km/s hızdaki bir çarpma, 4. kattan düşmeyle eşdeğerdir!

*  “Kaza yapmam, ben iyi bir sürücüyüm…”
İyi sürücülüğünüz sizin kaza yapmamanızı sağlayabilir, ama kötü bir sürücünün size çarpmayacağından emin misiniz?

*  “Kazada durumunda çarpma etkisini azaltabilecek güçteyim, direksiyona ya da kapı kollarına tutunurum…”
Bunu yapmak için saniyenin dilimlerini kullanabilseniz dahi, çarpma etkisi kendinizi frenlemek için kullandığınız kol ve bacaklarınızı kırıp, parçalayabilir. Çünkü kol kasları 25 kg’ın üzerindeki bir güce pek dayanamaz. Oysa, bir duvara 50 km/h hızla çarpma esnasında iki tonu geçen bir etki oluşur ki buna engel olmak için 75 kg güç gerekir. Emniyet kemeri 2,5-3 tonluk bir etkiye direnebilecek şekilde tasarlanmıştır. Tutunabileceğiniz yerler bunlar için tasarlanmamıştır. Kemerin bağlanmaması durumunda, vücut ya ön cama ya da araç içinde bir yere fırlar. Ve bu durumda, tutunmak veya bir çocuğu kollarından tutarak korumak imkansızdır.

* “Aracımdan dışarı fırlamayı tercih ederim…”
İstatistiksel olarak, kaza anında en iyi yerin aracınızın içi olduğu ispatlanmıştır. Aracın dışına fırlatılma durumunda, ölüm riskiniz 25 kat daha fazladır. Araçtan fırladığınızda yumuşak ve yeşil çimlerin üzerine mi düşeceğinizi sanıyorsunuz? Bir trafik kazasında araçtan hiçbir engele çarpmadan fırlamak neredeyse imkansızdır. Fırlama ile aracınızın ön camına, kaldırıma, kendi aracınıza veya başka bir araca çarpabilirsiniz. Emniyet kemeri araçta kalmanızı sağlayan ve sizi hayata bağlayan tek bağdır.

*  “Emniyet kemerinin kaza anında beni araç içerisinde kilitlemesinden korkuyorum…”
Kazaların çok az (% 0.5) bir kısmını oluşturan yanma ve suya dalma durumlarında panik içinde dışarı çıkmanız gerektiğinde dahi emniyet kemerinin fonksiyonu büyüktür. Çünkü aracın içinde sağa sola fırlatılıp bilincinizi kaybetmeyeceğiniz için dışarı çıkmak çok daha kolay ve çabuk olacaktır. Emniyet kemeri takanların, yangın durumunda yaşama şansı 5 kat, suya batma durumlarında ise 3 kat daha fazladır. Ayrıca kemerin sıkışma durumu çok ender bir durumdur. Bu güne kadar bilimsel incelemelerde ve kaza soruşturmalarının hiç birinde ortaya çıkmamıştır.

*  “Emniyet kemeri rahatsız ediyor…”
Aslında modern emniyet kemerleri oldukça rahattır. Bir çoğu da istediğiniz gibi hareket etmenize izin vermekte ve kaza anında otomatik olarak kilitlenmektedir. Bazılarının ise omuz yönünden gelen kayışını istediğimiz ölçüde gevşetebilirsiniz. Diğerlerinde de sizi fazla sıkmayacak derecede gevşetme payları bırakılmıştır. Emniyet kemeri bedeninize uymuyorsa, aracınıza daha genişini monte ettirebilir veya araç alırken böyle bir tercihte bulunabilirsiniz. Emniyet kemerlerinin rahatsız edici bulunmasının diğer bir sebebi ise onları kullanmaya alışmamış olmamızdır. Emniyet kemeri kullanımı bir tutum haline geldikten sonra insanlar emniyet kemerini rahatsız edici bulmamaktadır. Emniyet kemeri rahatsız edici olsa bile bu durum trafik kazası sonucu sakatlanan bir kişinin durumuyla asla kıyaslanamaz.

*  “Emniyet kemerine gerek yok, hava yastığım var…”
Hava yastığı yalnızca önden şiddetli çarpmalara karşı ek bir koruyucudur. Sürücü için hava yastıkları, kemerlerle sabitlenmiş olan vücudun, baş ile direksiyon arasındaki temasını engelleyen bir tamamlayıcısıdır. Hava yastığı emniyet kemerinin etkinliğini % 40 oranında artırmaktadır ve emniyet kemerine yardımcı olmak için araca yerleştirilmiştir. Hava yastıkları yandan çarpma ve savrulmayı önlemede hiçbir zaman emniyet kemerinin yerini tutamaz.

*  “Benim böyle bir şeyle karşılaşma ihtimalim oldukça düşük, bunlar diğer insanların başına gelir.”
Bu bizim hayata bakış açımızdır. Kazaların sadece diğer insanların başına geldiğini düşünmek bizi rahatlatır. Ancak gözardı edilmemesi gereken gerçekler de vardır. Örneğin; her üç insandan biri hayatlarının herhangi bir zamanında meydana gelen bir araç çarpışması kazasında yaralanmaktadır. Bunun ne zaman başımıza geleceğini tahmin edemeyiz.

* “Hamileler için emniyet kemeri sakıncalı olabilir…”
Motorlu araç kazalarında ceninin ölümü annenin de ölümüne yol açabilir. Doğmamış çocuğunuza sağlayacağınız en güzel koruma üç noktalı emniyet kemerini kullanmanızdır. Bel hizasındaki şerit çıkıntı oluşturan hamile karnının alt kısmından, karına baskı yapmayacak şekilde geçmelidir. Omuzdan gelen şerit ise normal kullanımdaki gibi göğüs kafesi üzerinden çapraz ve normale göre daha gevşek şekilde geçmelidir. Emniyet kemerinin her iki şeridi de doğru kullanılıyorsa, cenin için hiçbir risk oluşturmaz ve hem annenin hemde bebeğin güvenliği sağlanmış olur.

*  “Emniyet kemeri benim problemim, başkalarını ilgilendirmez…”
Trafik kazalarının topluma trilyonlarca lira maliyeti vardır. İlkyardım, hastanede tedavi, yeniden eğitim vs, giderlerin tamamına yakını topluma yüklenmektedir. Kaza geçirenlerden emniyet kemeri kullanmayanların tedavileri, kemer kullananlara göre yaklaşık iki kat daha uzun süre ve maliyeti de beraberinde getirmektedir. Kişisel olarak aldatıcı bir özgürlük duygusu için hayatın ziyan edilmesi ya da kaybedilmesi nasıl kabul edilebilir? Aylarca hastanede yatmak veya ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkûm olmak bu basit özgürlük duygusuyla karşılaştırılabilir mi?
Dünyada ve Ülkemizde Emniyet Kemerinin Tarihçesi
Bir emniyet kemerinin temel işlevi çarpma anında oluşabilecek etkileri vücudun daha güçlü bölgelerine yönlendirerek ölüm ve yaralanma riskini azaltmaktır. Bu açıdan emniyet kemerleri kaza önleyici değil, başta kafa ve göğüs yaralanmaları olmak üzere olası bazı yaralanma türlerine karşı geliştirilmiş koruyucu düzeneklerdir.

Emniyet kemerine bir güvenlik unsuru olarak gerek duyulmasının, keşfedilmesinin ve tüm araçlarda temel bir güvenlik donanımı olarak kabul görmesinin kendine özgü bir tarihçesi vardır. Bu sürecin incelenmesi dünyada giderek gelişen “trafik güvenliği” anlayışının geçirdiği evrelerin anlaşılmasına da ışık tutabilir. Trafik güvenliğinin önemini daha erken dönemlerde kavrayan ve bu anlayış doğrultusunda düzenlemeler yaparak uygulayan ülkelerin bu alandaki kazanımları tartışma götürmez bir biçimde ortadadır.

Dünyadaki bu gelişim sürecine, ilgili yasaların yürürlüğe konduğu dönemleri belirterek ülkemizi de dahil ettiğimizde kronolojik açıdan hangi noktada bulunduğumuzu değerlendirmek biraz daha kolaylaşmaktadır. Ancak hiç kuşku yok ki gerçek kazanımlarımız emniyet kemeri ve diğer güvenlik donanımlarının kullanımının yaygınlaşması sayesinde gerçekleşecektir.

*TRAFİK HAFTASI KONUŞMA METNİ*


SEVGİLİ ARKADAŞLAR!
Trafik denilince aklımıza taşıtlar gelir. Oysa trafik sadece taşıtlardan ibaret değildir. İnsanlar ve hayvanlar da trafiği oluşturan olgular içindedir. Taşıtların, insanların ve hayvanların yollar üzerindeki her türlü hareketlerine trafik diyoruz.

Hızla artan taşıt sayısıyla birlikte trafik sorunu da artmıştır. Ülkemizde her yıl binlerce insan trafik kazaları yüzünden hayatını kaybetmekte, binlercesi de sakat kalmaktadır. Trafik canavarıyla mücadele etmenin tek yolu trafik kurallarına uymaktır. Bilgisiz ve cahil insanlar, trafik kurallarına uymayarak ölen insan sayısının artmasına sebep olmaktadır.

Trafik Haftası, trafik kurallarının anlatılmasında önemli bir zaman dilimidir. Trafik kurallarını öğrenerek ve çevremizdeki insanlara öğreterek bu haftanın amacına ulaşmasına yardımcı olabiliriz.

İsterseniz uymamız gereken trafik kurallarından bazılarını hatırlayalım;

* Cadde ve sokaklarda yaya kaldırımında yürümeli.

* Karşı kaldırıma yaya geçitlerinden geçmeliyiz.

* Karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa ve tekrar sola bakarak eğer bir taşıt yoksa geçmeliyiz.

* Trafik polisinin olmadığı yerlerde trafik ışık ve işaretlerine dikkat etmeliyiz.

* Üst geçit olan yerlerde mutlaka üst geçitleri kullanmalıyız.

* Taşıtlara asılmamalı, taşıtlar durmadan inip binmemeliyiz.

* Taşıtların sağından inip binmeliyiz.

* Taşıtların pencerelerinden kollarımızı ve başımızı dışarı çıkartmamalıyız.

* Duran bir taşıtın hemen önünden ve arkasından geçmemeliyiz.

Hepinize kazasız güzel günler dilerim.

*TRAFİK HAFTASI OKUMA PARÇASI*

KAZAYA UĞRAYAN KIZ
Polianna, (Polyanna) herkesin sevgisini kazanan bir kızdır. Bu sevimli çocuk, bir gün kazaya uğradı.

Kaza, ekim ayının son günü oldu. Polianna okuldan acele acele eve dönerken karşıdan gelen bir otomobilin önünden karşı kaldırıma geçmek istemişti.

İşte bundan sonra olanları hiç kimse öğrenemedi. Kazanın nasıl olduğunu kimse bilmiyordu. Suçlu da meydanda yoktu. Yalnız Polianna o çok sevdiği odaya, o gün saat beşte, baygın, ayakları tutmaz bir halde, kucakta getirilmişti.
Ertesi gün de, daha ertesi gün de Polianna okula gidemedi. Zaman zaman aklı başına gelirse birkaç soru soruyordu ama daha bir şeyin farkında değildi. Sorularına verilen karşılıklardan da bir şey anlamıyordu.

Böylece tam bir hafta çevresinde olup bitenlerden habersiz, yatağında kıpırdamadan yattı. İlk haftanın sonunda ateşi düştü, vücudundaki ağrılar azaldı, aklı da başına geldi. İşte o zaman Polianna’ya olup bitenleri ta başın­dan başlayıp anlatmak gerekti.

Polianna hikâyeyi dinledikten sonra derin bir soluk aldı.

— Demek ki sadece yaralanmışım, dedi. Öyleyse hasta sayılmam. Buna çok sevindim.

Teyzesi küçük kızın yatağının kenarında oturuyordu.

— Sevindin mi? diye sordu.

— Evet, yaşadığım sürece yatağından çıkamayan bir hasta olmaktan­sa, bacağımın kırılmasına seviniyorum. Biliyor musunuz, bacak kırıkları insanı ömrü boyunca yatakta zorlayan hastalıklara benzemiyor. Kırık bacak­lar iyileşiyor.

Polianna gözlerini tavana dikmiş, durmadan konuşuyordu.

— Çiçek hastalığına yakalanmadığıma da seviniyorum. Çiçek bozuğu çilden de kötüdür, iyi ki boğmaca da olmamışım. Bir kere olmuştum, biliyo­rum. Çok kötü hastalıktır. Hele kızıl, kızamık olmadığıma da daha çok sevi­niyorum. Çünkü bu hastalıklar başkalarına da geçer. Öyle olsaydı yanımda oturmanıza izin vermezlerdi.

Teyzesi:

— Seni sevindirecek ne kadar da çok şey varmış, dedi. Polianna tatlı tatlı güldü.

— Evet seviniyorum ya dedi. Daha size açıklamadığım pek çok şey beni sevindiriyor.

E. PORTER
Çeviren : Azize BERGİN (Polyanna)

*TRAFİK HAFTASI GÜZEL SÖZLER*
* Acele giden ecele gider.
* Hastanelerin de mağazalar gibi vitrinleri olsaydı, kazalar bu denli çok olmazdı.
* Kazaları otolar değil, şoförler yapar.
* Bir anlık dikkatsizlik ömür boyu pişmanlık getirir.
* Kuraldışı sollama, aşırı hız, yolunuzu değil, ömrünüzü kısaltır.
* Kaza en pahalı cezadır.
* Hastanelerin de mağazalar gibi vitrinleri olsaydı, kazalar bu kadar çok olmazdı.
* Aşırı hız yapma, insan katili olma.

*TRAFİK HAFTASI ŞİİRLERİ*

TRAFİK

Taşıta sağdan binelim
Ancak durunca inelim.
Bugün konumuz trafik
Kuralını öğrenelim.

Sağdan yürü kaldırımda
Dikkatli ol her adımda.
Eğer kurala uyarsan
Tehlike yok hayatında.

Sen tedbirsiz bir şoförsen
İçkili taşıt sürersen
Kaza yakın demektir
Bir de uykulu gidersen.

Öğüt benden, tutmak senden
Bir ders çıkar sözlerimden.
Polislere yardımcı ol
Alıkoyma görevinden.

İbrahim ŞÎMŞEK

TRAFİK

Yollarda insanlar,
Her çeşit taşıtlar,
Gider gelir
Buna trafik denir.
Daima yürürüm
Yolun sağından,
Karşıya geçerken bakarım
Önce sola,
Sonra sağa,
Tekrar sola,
Yol ortasına varınca
Bir daha sağa.
Kırmızı yanınca
Dururum,
Yeşilde geçerim,
Sarı uyarma.
Yol üstünde değil
Bahçelerde oynarım.

Mustafa KAYNAR

TRAFİK IŞIKLARI

Yeşil ışık yanar yanmaz,
Trafiğe yol açılır.
Araçların homurtusu,
Etrafa saçılır.

Biraz sonra sarı ışık
Güzelce yanmaya başlar.
Bunu gören şoför kardeş,
Fren yapıp çok yavaşlar.

Derken hemen arkasından,
Kırmızı ışık savrulur.
Bu ışığı gören herkes,
Adım atmaz, hemen durur.

Tüm trafik kuralları,
Hepimizce bilinmeli.
Kurallara uyularak
Tehlikeler önlenmeli.

Hasan ŞEŞEN

TEMİZLİK, TRAFİK

Caddelerle, sokaklar,
Nerde düzgün temizdir.
Orası vatanımız,
Orası ülkemizdir.

Bir kent pisse, çamursa,
Utanırım ben bundan.
Pırıl pırıl yollarla
Her bucağa, her yere,
Övünerek bakmalı…
Bir düzenli trafik
Görülmeli her yerde.
Şehir dışı hafiflik,
Olmalıdır şehirde…

Bozuk, düzensiz yollar
Bir yurdun yüz karası.
Ne turist huzur duyar,
Ne yürür arabası…

İ.Hakkı Talas

TRAFİK

Yolda dikkatli gider
Trafiğe uyarım
Şaşırdığım yerlerde
Polise yol sorarım
Kalabalık yollarda
Gidiş geliş zor olur
İşaretleri gören
Yolunu çabuk bulur
Kavşaklarda polisler
Durmadan düdük çalar
Renkli renkli lambalar
Geç diye ışık yakar
Geçmeden karşı yana
Bakarım sağa sola
Münasip zamanında
Geçerim kaldırıma

Mehmet Gülseren

TRAFİK HAFTASI
Yerde, gökte, denizde
Taşıtlar yolcu taşır;
İnsan onlara biner,
Sılasına ulaşır.

Trafik taşıtların,
Yollardaki durumu;
Trafik memurları
Düzenliyor bunu.

Yolculuk sırasında
Bazen kaza da olur;
Kimi ölür, kimi de
Yaralanır, kurtulur.

Kurallara uymakla
Önlenir bu kazalar;
Çok dikkatli olmalı
Sürücüler, yayalar.

Trafiğin yasası,
Kuralları bellidir;
Onları iyi bilmek
Ve yapmak gerekir.

Trafik haftasına
İlgililer katılır,
Yasalar ve kurallar
İyice anlatılır.

TRAFİK

Taşıta sağdan binelim
Ancak durunca inelim.
Bugün konumuz trafik
Kuralını öğrenelim.

Sağdan yürü kaldırımda
Dikkatli ol her adımda.
Eğer kurala uyarsan
Tehlike yok hayatında.

Sen tedbirsiz bir şoförsen
İçkili taşıt sürersen
Kaza yakın demektir
Bir de uykulu gidersen.

Öğüt benden, tutmak senden
Bir ders çıkar sözlerimden.
Polislere yardımcı ol
Alıkoyma görevinden.

İbrahim ŞİMŞEK

TRAFİK HAFTASI SKEÇ

Sürücü 1: Tren gelir, hoş gelir ley ley leylimley…
Sürücü 2: Alo, bu akşam maç izlemeye gidelim mi?
Vatandaş: Aman Allah’ım kaza olmuş. Hemen 112 yi arayayım (alo acele Fatih İlköğretim okulunun önünde kaza olmuş doktor gelsin. 155 ide arayayım (Alo acele Fatih İlköğretim okulunda trafik kazası oldu polisler gelmeli hemen)
Doktor: Hemen sedye getirin yaralılar uzansın. (Cankurtaran ve vatandaş getirecek)
Hemşire: Buyrun doktor bey acil durum malzemeleri. (Hastalar ah diyerek acılarını belirtecek)
Doktor: (Kısa bir muayeneden sonra) Önemli bir şeyleri yok geçmiş olsun.
Cankurtaran: Öyleyse biz sedyeleri de alıp gidebiliriz(Vatandaşla beraber sedyeleri içeri alırlar)
Doktor: Evet. Haydi, hemşire hanım bizde gidelim Polis beyde işini rahatça yapsın.
Hemşire: Peki doktor bey. (yaralılara dönerek geçmiş olsun diyecek ve gidecekler)
Trafik polisi: Evet beyler, ruhsat.
Sürücü 1: Şey. Iııııııı. Malesef yok.
Sürücü 2: Iııııııı. Benimde yok.
Trafik polisi: Peki hala ehliyet vardır herhalde.
Sürücü 1: Şey. Iııııııı. Malesef yok.
Sürücü 2: Iııııııı. Benimde yok.
Trafik polisi: Oooo. Bak sen hem sorumsuzca kaza yap hem ehliyette ruhsatta olmasın. Anlaşıldı bu olayı mahkeme çözecek bekleyin hâkime derdinizi anlatırsınız. (Polis içeri girer ve hâkimle iki yardımcısı bir sırayla beraber dışarı çıkar)
Hâkim: Evet. Mahkeme başlasın. Siz sürücüler sorumsuzca davranıp trafik kurallarına uymamakla ve halkın can güvenliğini tehlikeye düşürmekle suçlanıyorsunuz.
Sürücü 1: Kim hâkim bey? Biz mi? Hepsi iftira yok böyle bir şey. (gülümseyerek söyler)
Sürücü 2: Evet. Hâkim bey. Arkadaş doğru söylüyor. Yok böyle bir şey. Hatta biz kaza bile yapmadık sayılır.
Hâkim: Yalan söylüyorsunuz. Polisler kamerayla olan biten her şeyi çekmiş. (sinirli bir şekilde)
Sürücü 1: Şey hâkim bey ben çok üzgün ve pişmanım.
Sürücü 2: Evet hâkim bey bende çok üzgünüm.
Hâkim: Yoooo. Yok, öyle hem yalan söylemek, hem kuralara uymamak, gereken ceza neyse alacaksınız.(sürücüler başlarını öne doğru eğerler)
Hâkim: Yanındakilere danıştıktan sonra) Evet. Karar verildi. Sizi trafik kurallarına uyarak

insanların hayatını gereksiz ve sorumsuz bir şekilde tehlikeye atmak suçundan 1 yıl, yalan söylemek suçundan da bir yıl olmak üzere toplam iki yıl hapse mahkûm ediyorum. Gardiyanlar hemen gelip suçluları hapse götürün belki akılları orada başlarına gelir.
Gardiyan 1: Geldim hâkim bey.
Gardiyan 2: Haydi suçlular yürüyün bakalım.

Suçlular(sürücüler) en son geri dönüp el ele tutuştuktan sonra ‘Trafik kurallarına uymamak ya ölüm ya da hapisle sonuçlanır’ derler.

SKEÇ – ( TRAFİK CANAVARİ )

TRAFİK CANAVARI

Kişiler:
Sunucu
Ekrem Kulaksızoğlu
Feridun Yanıkyüz
Hidayet Dörtparmak
Üzeyir Sarıkaş

Dekor: Arka planda trafik işaret levhaları. Sahne ortasında beş koltuk, üç sehpa vs.
(Perde açıldığında; sunucu ortada olmak üzere tüm kişiler oturmaktadırlar, Kişiler mesleklerine uygun giyinmişlerdir.}

SUNUCU – İyi akşamlar, sevgili seyirciler… Ülkemiz ne yazık ki, trafik kazalarında dünyada liste başı… Trafik canavarı, nam-ı diğer trafik Azraili günde ortalama 10–15, yılda 7-8 bin kişinin canını almakta… Ayrıca bu ejderha, arkasında binlerce sakat gözü yaşlı, bağrı yanık, öksüz ve milyarlarca maddi zarar bırakmaktadır… Bu trafik canavarına artık kırmızı ışık yakmalıyız… Bu trafik canavarını kıtır kıtır kesmeliyiz… Suçlu kim? Bu yaranın ilacı ne? Bu trajediyi kimler sahneliyor? Yanlış nerede? Bu canavar suyu nereden içiyor? İşte bu sorulara cevap bulabilmek amacıyla bir tartışma programı hazırladık… Konuklarımızla burada bu sorunu enine boyuna tartışacağız… Bu program sayesinde bir trafik kazasını bile önlesek kendimizi mutlu sayacağız… Evet, şimdi sayın tartışmacıları tanıtayım sizlere: Şehirlerarası otobüs sürücüsü Sayın Ekrem Kulaksızoğlu… Trafik görevlisi Sayın Feridun Yanıkyüz… Minibüs sürücüsü Sayın Hidayet Dörtparmak… Yaya Sayın Üzeyir Sarıkaş… Evet, sayın tartışmacılar, açık sözlü olalım, acımasızca eleştirelim birbirimizi… Kibar olmanın sırası değil. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmasın. Unutmayın herkes mensup olduğu kesim adına konuşacak…
DöRTPARMAK- Sayın Sunucu, şimdi ben traktör, bisiklet, tren, gemi, uçak sürücüleri adına da mı konuşacağım?
SARIKAŞ – Tabii… Onlar da sizin meslekten… Hatta at sürücüleri adına da konuşacaksınız.
DöRTPARMAK – Yok eşek! Eşek sürücüleri adına da mı konuşacağım yani?
SUNUCU – Evet, Sayın Dörtparmak, tüm sürücüler dedik ya! Hatta el arabası sürenler adına da konuşacaksınız.
DöRTPARMAK-Yok deve!
SUNUCU – Deve sürücüleri adına da konuşacaksınız.
YANIKYÜZ – Sayın Sunucu, siz kendinizi tanıtmayı unuttunuz…
SUNUCU – Unutmadım efendim, gerek görmedim. Beni tanımayan var mı?
KULAKSIZOĞLU – Var. Kusura bakmayın, ben sizin adınızı bilmiyorum.
SUNUCU – Nasıl otur? Siz televizyon izlemez misiniz?
KULAKSIZOĞLU – Haayır. Ben gece gündüz yollardayım. Yemek molalarında bazen izliyorum. Ama sizi hiç görmedim.
YANIKYÜZ – Ooo, çok uzattınız ama! Sayın Sunucu, yemin mi ettiniz adınızı söylememeye? Söyleyin gitsin efendim.
SUNUCU – Bu bir gurur meselesi, nasıl tanımazlar beni?
KULAKSIZOĞLU-Tanımıyorum efendim, zorla mı?
DöRTPARMAK – Trafik tıkandı… Sayın Kulaksızoğlu, Sayın Sunucu’nun adı Tacettin, soyadı da Dişiaçık… Şimdi rahat ettin mi?
KULAKSIZOĞLU – Dişiaçık mı? Ne ilginç bir soyadı…
SUNUCU – Beğenemediniz mi? Sizin soyadınız mı iyi. Kulaksızoğlu… Babanızın mı, dedenizin mi kulağı yoktu?
KULAKSIZOĞLU – Dedemin yokmuş, ne olacak?
DöRTPARMAK- Beyler, sakin olun. Trafik kazalarını tartışırken, elinizden bir kaza çıkmasın… Ona bakarsanız, hepimizin soyadları cins… Yok Dörtparmak, yok Yanıkyüz, yok Sarıkaş…
YANIKYÜZ – Laubalilik istemem! Dedem bu soyadını nerden almış biliyor musunuz?
SARIKAŞ – Biliyorum, nüfus memurluğundan…
YANIKYÜZ – Rahmetli çok yiğitmiş! Kavgadan hiç çekinmezmiş. Kalleşlik İştef Uyurken arkadaşı yüzüne kızgın demir basmış. Adı yanık yüze çıkmış… Tabii o arkadaşının suyunu ısıtmış rahmetli!
SARIKAŞ – Hamamcı mıymış dedeniz?
YANIKYÜZ – Laubalilik istemem! Yeilovv kaş.
SARIKAŞ – Ne demek istedi şimdi bu?
SUNUCU – ingilizce yeilovv sarı demek, Sayın Sarıkaş.
SARIKAŞ – İngilizce yüz ne demek?
SUNUCU – Bilmiyorum, daha oraya gelmedik.
DöRTPARMAK – Sayın Sunucu, siz bu tartışmayı yönetmekle görevlisiniz. Niye gereksiz tartışmaları önlemiyorsunuz?
SUNUCU – Sayın Dörtparmak, siz hiç zorunlu olarak şerit değiştirdiniz mi? Ben de zorunlu olarak girdim bu tartışmaya.
YANIKYÜZ – Sayın Dörtparmak şerit değiştiremez, basarım cezayı! Daktilo şeridi mi değiştiriyor öyle?
DöRTPARMAK – Biz sürücüleri siz sinir yapıyorsunuz. Biz sinir olunca da kaza oluyor.
YANIKYÜZ – Sinirli insanlar sürücü olmamalı!
SUNUCU – Nihayet tartışma başladı…
YANIKYÜZ – Trafik kazalarının çoğu sürücü hatasından kaynaklanıyor.
KULAKSIZOĞLU – Bu sözleriniz gerçeği yansıtmıyor, Sayın Yanıkyüz.
YANIKYÜZ – Bana yalancı mı diyorsunuz yani?
SUNUCU – Bu kadar da kibar olmayın demedik beyler. Sayın Yanıkyüz, trafik kazalarının tek suçlusu sürücüler değil.
SARIKAŞ – Yüzde doksan onlar suçludur!
DöRTPARMAK – Sizin matematiğiniz de zayıf, sayın yellovv, pardon Sarıkaş.
SARIKAŞ – Ben yüzde hesaplarını yüzde yüz bilirim!
KULAKSIZOĞLU – Kazaların asıl nedeni siz yayalarsınız. Sayın Sunucu, Sayın Sarıkaş yolcular adına da tartışacak mı?
SUNUCU – Evet. Tüm yayalar, tüm yolcular, yani sürücü ve trafik görevlilerinin dışında kalan tüm İnsanlar adına tartışacak. Yani… Bu kadar.
SARIKAŞ – Balıkçı kayıklarını… Ben ne diyecektim? Neyse ben kazazedelerin adına da tartışacağım.
DöRTPARMAK – Benim için fark etmez, ister kazazedeler adına, isterse ilçezedeler adına tartışın.
SARIKAŞ – Sayın Sunucu, müdahale etmeyecek misiniz? Bakın alaylı konuşuyor!
SUNUCU – Becerebiliyorsanız siz de konuşun. Gerçekleri su yüzüne çıkarın da, nasıl çıkarırsanız çıkarın.
SARIKAŞ – Gerçek, zeytinyağı gibi suyun üstünde… Trafik kazalarının nedeni sürücülerdir. Her minibüse
binişimde, her önüme minibüs çıkışında yüreğim ağzıma geliyor…
DöRTPARMAK – Madem öyle, çiğneyin yüreğinizi tekrar yutun. Biz Azrail mi olduk ki, o kadar korkuyorsunuz?
YANIKYÜZ – Siz sürücüler Azrail’in mesai arkadaşısınız.
SUNUCU – Sayın tartışmacılar, birbirinizi kuru kuruya suçlamayın. Suçlamalarınıza kanıtlar gösterin, Sayın Yanıkyüz, neye dayanarak sürücüleri Azrail’e benzetiyorsunuz?
YANIKYÜZ – Neye olacak, can almalarına dayanarak söylüyorum.
DöRTPARMAK – Biz can almıyoruz, can kurtarıyoruz. Cankurtaran sürücüleri her gün can kurtarıyorlar;
İşte haber?
SARIKAŞ – Ne yani sürücülerin hiç mi hatası yoktur?
DöRTPARMAK – (Makamla) “Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni.” Asıl suçlu siz yayalarsınız. Daha yürümesini bilmiyorsunuz. Caddede Leyla gibi yürüyorsunuz.
YANIKYÜZ – Tabii sizler de Mecnun gibi sürüyorsunuz arabayı Leyla’nın üstüne…
DöRTPARMAK – övünmek gibi olmasın, bizler Mecnun gibi de severiz.
SARIKAŞ-Sevsinler! :
YANIKYÜZ – Siz sürücüler içmeyi de seversiniz. Alkol sizi çarpar, siz de arabayı…
KULAKSIZOĞLU – Çarpıtıyorsunuz Sayın Yanıkyüz. Bazı arkadaşlarımız bazen İki tek atıyor diye, hepimizi alkolik sayamazsınız. Yayalar ve siz içmiyor musunuz sanki? Yayalar içiyor, zilzurna olup, lodosa yakalanmış sandal gibi ışık, levha dinlemeden caddede sallanıyorlar. Trafik de altüst oluyor. Hem kendi canlarını, hem de sürücülerin başlarını yakıyorlar. Sayın Yanıkyüz, yayalara neden alkol muayenesi yapmıyorsunuz?
YANIKYÜZ – Hangi birine yapalım? Hem yayaların alkol almaları, trafik açısından o kadar tehlike arz etmiyor.
DöRTPARMAK – Şarz mı ediyor yani?
SUNUCU – Sayın sürücüler, ama sizler can taşıyorsunuz…
DöRTPARMAK – Patlıcan taşıyan kamyon sürücüsü arkadaşlarımız da var…
SUNUCU – Yok mu dedik yani?
DöRTPARMAK – Bir damla neye yarar? Basın sayın ağzı pardon Dişiaçık, biz sürücüler de alkol alıyoruz, ama ne zaman? Akşam evde, düğünlerde, eğlencelerde…
YANIKYÜZ – Siz onu benim külahıma anlatın.
DöRTPARMAK – Hani külahınız yanınızda yok?
YANIKYÜZ – Şimdi sizinle külahları değişeceğiz. Sizi nazik olmaya davet ediyorum.
DöRTPARMAK – Düğüne davet edecek değilsiniz ya!
‘134’
YANIKYÜZ – Siz sürücülerin bir hatanız da böyle çok, dik ve argo konuşmalarınızdır.
DöRTPARMAK – Kargo kullanan bir arkadaş var, o çok argo konuşur. Bu işin raconu bu.
SARIKAŞ – Sizin minibüsleriniz de meyhane gibi… Teybi sonuna kadar açıyorsunuz. Kendinizi müziğe kaptırınca da kuralları çiğniyorsunuz.
DöRTPARMAK – Biz kural değil, sakız çiğneriz… Ne yani siz müzik dinlemiyor musunuz?
SARIKAŞ – Ben müzik dinlerim. Öyle arabesk dinlemem.
DöRTPARMAK- Kenarbesk mi dinlersiniz?
KULAKSIZOĞLU – Bizler yolcuları mutlu edebilmek için müzik çalıyoruz. Ayrıca müzik sürücüyü rahatlatır. Müzik kazalara yol açmaz, kazalara yol kapatır.
YANIKYÜZ – Siz otobüs sürücüleri, müziği kendi ruhunuz İçin değil, bayan yolcuların ruhlarını etkilemek için çalıyorsunuz. Şarkıcı “yallah şoför” dedikçe, siz de aynadan bayanları dikizliyorsunuz. Oysa gözlerinizin önünüzde oln^şı, gerekiyor. Havanız o biçim! Apoletli gömlek, Mercedes markalı kravat, düşük kemer pantolon, ikide bir yağlanıp taranan saçlar, gözlük, ağızda Marlboro sigarası… Habire hava basıyorsunuz.
KULAKSIZOĞLU – Hava basmazsak araba arıza yapar… Bayanlar konusunda da günahımızı alıyorsunuz. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Biz onlara yan gözle bakmayız.
YANIKYÜZ – Bu sözlere benim karnım tok…
KULAKSIZOĞLU – Buraya gelmeden önce bu sözleri mi yediniz?
YANIKYÜZ – Laubalilik istemem!
SARIKAŞ – Niye kabul etmiyorsunuz, trafik anarşisini yaratan siz sürücülersiniz.
DöRTPARMAK – Siz neden trafik canavarının pençeleri olduğunu kabul etmiyorsunuz? Hiçbir trafik kuralını bilmiyorsunuz. Ansızın önümüze çıkıyorsunuz. Bizleri yanıltan hep sizlersiniz. Aslında sizlere de yaya ehliyeti vermeleri gerekir. Yürümesini bilmeyene ehliyet verilmemeli.
YANIKYÜZ – Ne yazık ki, bu konuda size hak vermek zorundayım Sayın Dörtparmak. Maalesef yayalar da çok ihlal ediyorlar trafik kurallarını. Ehliyeti olmayan yaya trafiğe çıkmamalı.
SARIKAŞ – Ehliyeti olmayan işe gidemeyecek mi yani?
YANIKYÜZ – İşine gelirse!.. Ne kırmızı, ne cadde, ne yaya geçidi, ne levha, ne polis, ne korna, ne durak dinliyorsunuz! Dağda yürür gibi şehir içinde yürüyorsunuz.
DöRTPARMAK- (Alkışlar.) Yaşşa, bravo, Sayın Yanıkyüz!
YANIKYÜZ – Gösteri istemez!.. Nedir siz yayalardan çektiğimiz? Yaya geçidi varken, akrobat olup demir parmaklıklardan atlıyorsunuz! Maradona topa nasıl çalım yapıyorsa, siz de arabalara öyle çalım yapıyorsunuz!
KULAKSIZOĞLU – Ağzınıza sağlık, Sayın Yanıkyüz!
YANIKYÜZ-Yağ istemez!
SARIKAŞ – Ya siz, ya siz!.. Ağzınızda düdük, belinizde tabanca… Kendinizi kovboy sanıyorsunuz. Biniyorsunuz bedava arabaya, bol bol geziyorsunuz… Çıkıyorsunuz sürücü avına. Zevk İçin durduruyorsunuz arabaları, basıyorsunuz cezayı!
DöRTPARMAK – (Alkışlar.) Yaşşa, bravo, Sayın Sarıkaş!
SARIKAŞ – Eğer siz trafik görevlileri görevinizi iyi yapsanız kazalar bu kadar çok olmaz!
YANIKYÜZ – Size kırmızı ışık yakıyorum, durun!
SARIKAŞ – Sizler de sürücülerin yarısı kadar suçlusunuz!
DöRTPARMAK- Hayır, siz yayaların yarısı kadar…
SARIKAŞ – Bu trafik canavarının başı siz sürücülersiniz,
YANIKYÜZ – Çok doğru. Ayaklan da siz yayalarsınız.
SARIKAŞ – Gövdesi de siz görevlilersiniz.
SUNUCU – Evet, tartışma bir sonuca ulaştı demektir. Ortada bir canavar var. Bu canavarı sürücüler, yayalar ve görevliler oluşturuyor.
KULAKSIZOĞLU -Ya hava koşulları

buy kamagra 100mg

, ya hayvanlar, ya yolların durumu, ya araçlar, ya elde olmayan nedenler?
SUNUCU – Onlar da canavarın kuyruğu, boynu, midesi falan oluyor.
YANIKYÜZ – Bizler bu canavarın bir parçası değil, düşmanıyız!
KULAKSIZOĞLU – Suçlu siz trafik görevlileri ve yayalardır!
SARIKAŞ – Suçlu siz sürücüler ve görevlilerdir! YANIKYÜZ – Suçlu sürücüler ve yayalardır! DöRTPARMAK – Suçlu sizlersiniz! (Yanıkyüz’ün yakasından tutar.)
SARfKAŞ – Suçlu sizlersiniz! (Kulaksızoğlu’nun yakasına yapışır.)
YANIKYÜZ – Suçlu sizlersiniz! (Dörtparmak’ın yakasına yapışır.)
KULAKSIZOĞLU – Suçlu sizlersiniz! (Sankaş’ın yakasına yapışır.)
SUNUCU – (Düdük çalar.) Durun beyler, durun! Bu canavar neyle besleniyor, onu hiç düşündünüz mü? Bu canavar eğitimsizlikle besleniyor. El ele verip eğitimsizliği ortadan kaldırırsak, bu canavar da acından ölür! Sayın seyirciler, sizleri de bu canavarı öldürmeye çağırıyorum. Bizlere katlandığınız için teşekkürler. Kazasız belasız günler, hoşça kalın.

(Perde iner.)

Şerafettin KARADAĞ