Belirli Günler

MÜZELER HAFTASI

MÜZELER HAFTASI (18–24 Mayıs)

18–24 Mayıs tarihleri arası Müzeler Haftası’dır. Müzeler Haftası’nda ülkemizin kültür varlıkları tanıtılır. Eski eserlerin korunması, gereği anlatılır. Müzelerimiz gezilerek milli kültür ve tarih bilgimiz zenginleştirilir. Hafta içinde açık oturumlar düzenlenir. Uzmanların konferans vermeleri sağlanır. Okullarda Tabiat Varlıkları ve Müzeler köşesi hazırlanır, bu köşede müzecilikle ilgili basında çıkan yazılar sergilenir. Öğrencilerin müzecilikle ilgili yazıları burada değerlendirilir. Çevrede bulunan eski eser niteliğindeki belge ve kalıntılar bu köşede sergilenir.

Müze; sanat, bilim, tarih, kültürle ilgili eserlerin halka gösterilmek için toplanıp sergilendiği yerlerdir. Eski eser; belge, anıt ve kalıntılardır. Eski eserler, bize, geçmiş yıllarda insanların düşünüş, inanç, yaşayış ve yetenekleri hakkında bilgi verirler. Geçmişi öğrenerek bugünü anlamamıza yardımcı olurlar.

Eski eserlerin derlenip toplanması önce İngiltere’de başlamıştır. İmparatorluğun değişik yerlerinden toplanan belgeler, kalıntılar, heykeller başkente getirilerek bugünkü müzenin ilk biçimi oluşturulmuştur. Daha sonra Avrupa’nın öteki ülkelerinde de benzer çabaların gösterildiğini görüyoruz.

Müzeler başlangıçta halka açık değildi. Müzelerden devlet yöneticileri ile bilginler yararlanıyordu. 1850 yılından sonra müzelerdeki eski eserler sergilenerek halkın ilgisine ve bilgisine sunuldu.

Yurdumuzda müze çalışmaları 1846 yılında Ahmet Fethi Paşa tarafından başlatıldı. İlk müze İstanbul’da Aya irini Kilisesi’nde kuruldu. Daha sonra Osman Hamdi Bey zamanında yurdun çeşitli bölgelerinde özellikle Nemrut Dağı’nda eski Sayda kentinde yapılan arkeolojik kazılardan çıkan eserler İstanbul’a getirildi. Bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi kuruldu. Osman Hamdi Beyin ölümünden sonra bu göreve Halit Eldem atandı. Onun zamanında Türk İslam eserlerini içine alan «İslam Müzesi» kuruldu.

1924 yılında Topkapı Sarayı müze olarak hizmete açıldı. 1928 yılında Etnografya Müzesi tamamlanarak hizmete girdi. 1934 yılında Ayasofya müze olarak hizmete sunuldu. Bu arada Konya, Bursa, Manisa, İzmir

, Kayseri, Afyon, Antalya, Edirne, Adana illerimizde müzeler açıldı. Açılan müzeler geliştirildi. Eski müzeler onarıldı.

Cumhuriyet döneminde bir yandan müzeler açılırken öte yandan da arkeolojik kazılar yapıldı. Roma Hamamı, Ahlatlıbel, Alacahöyük, Alişar, Boğazlıyan kazıları ilk milli arkeolojik kazılardır. Bu kazılardan çıkan eserler Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndedir.

Ülkemiz toprakları üstünde birçok uygarlıklar yaşanmıştır. Bu uygarlıkların kalıntıları, anıtları belgeleri müzelerimizde sergileniyor. Yurdumuzda bugün yüz yirmi yedi müzemiz vardır, bu müzelerde toplam iki milyonu aşan eski eser sergilenmektedir.

Yurdumuza gelen turistlerin büyük bir çoğunluğu bu müzelerimizi gezmektedir. Müzelerimizi zenginleştirmek için bulduğumuz eski eserleri müze yöneticilerine teslim etmeliyiz. Çevremizde izinsiz kazı yapılıyorsa durumu ilgili makamlara bildirmek bir yurttaşlık görevidir.

Yurdumuzun tarihi değerlerine eski eserleri koruyarak sahip çıkmalıyız. Bu onurlu bir yurttaşlık görevidir.

MÜZELERİMİZ
Yüzyıldan fazla bir geçmişi olan Türk müzeciliği ilk zamanlar yalnız İstanbul’da ve belirli bir kesime seslenirken sonradan yurt düzeyine yayılmıştır. Bugün çağdaş batılı müzelerle boy ölçüşecek düzeye erişmiştir. Uzun bir süre camilerde, medreselerde, yıkık binalarda çeşitli zorluklarla müzeciliğimizi sürdüren Anadolu’nun müzecilerine bugün çok şey borçlu olduğu-muzu belirtmeliyiz.

Eski ve yıpranmış müzelerimizin yerine kültür birikiminin zengin olduğu il ve ilçelerde yapılan yeni modern müzelerimiz o kadar çoğalmıştır ki ülkemizi ziyaret eden yabancı turistler bile bu gelişmeyi şaşkınlıkla karşı­lamaktadırlar. Bu çoğalma Türkiye’de turizmin gelişmesine bağlanabilir. Ya da kalkınma harekelerinin normal sonucu olarak kabul edilebilir.

Devletin bunca katkı ve ilgisine rağmen halkımızın müzelere olan ilgisi üzülerek belirtelim ki aynı oranda olmamıştır. Özellikle büyük müzelerimizde yerli ziyaretçi sayısı yabancılardan çok az olmuştur. Bunun nedenleri arasında on beş, yirmi yıl öncesine kadar özellikle Anadolu müzelerinin elverişsiz yapılarda ve tamamen bir depo görünümünde olmaları ve bu duru­mun insan üzerinde yarattığı kötü iz olabilir. Durum şimdi öyle değildir.

Müzeler artık geçmişle aramızda kültür köprüsü kurulan eğitim yerleri olmuştur. Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış insanların kültürleri, yaşa­yış biçimleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Müzeler yalnız geçmişteki kültür varlıklarının sergilendiği yer değil, aynı zamanda Etnografya, fen, doğa ve folklor müzelerinde yakın geçmişin sanat ve zekâ ürünlerinin ortaya konduğu yerlerdir.

Müzelerimizin görevlerinden biri kültürel varlıkları korumak ise diğeri eğitimdir.
Polonya’daki bir müzenin önündeki şu yazı müzenin önemini çok güzel açıklıyor:
«Geçmiş, gelecek içindir»

Sabahattin TÜRKOĞLU

*MÜZELER HAFTASI KONUŞMA METNİ*


SEVGİLİ ARKADAŞLAR!
18-24 Mayıs tarihleri arası Müzeler Haftası’dır. Bu hafta süresince ülkemizin tarih ve kültür varlıkları tanıtılır. Müzeler gezilerek eski eserleri korumanın önemi anlatılır, milli kültür ve tarih bilgilerimiz zenginleştirilir.

Müzeler; sanat, bilim, tarih ve kültürle ilgili eserlerin sergilendiği yerlerdir. Geçmiş yıllarda yaşayan insanların düşünüş, inanç, yaşayış ve sanat anlayışlarını, bize bıraktıkları eserlerden öğreniriz. Geçmişi öğrenmek, bugünümüzü anlamamıza yardımcı olur.

Yurdumuzda ilk müze 1846 yılında Ahmet Fethi Paşa tarafından İstanbul’da Aya İrini Kilisesi’nde kuruldu. Bu yıllarda Osman Hamdi Bey tarafından İstanbul Arkeoloji Müzesi, Halit Eldem Bey tarafından da Türk ve İslam Eserleri Müzesi açılmıştır. Daha sonra ise 1924 yılında Topkapı Sarayı Müzesi, 1928 yılında Etnografya Müzesi, 1934 yılında Ayasofya Müzesi gibi önemli müzeler açılmıştır. Günümüzde ise hemen hemen bütün illerimizde müze bulunmaktadır. Müzelerimizi dolduran tarihi eserler yapılan arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmaktadır. Anadolu’muz dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Eski medeniyet kalıntılarının büyük çoğunluğu hala toprağın altında gün ışığına çıkarılmayı beklemektedir.

Yurdumuza gelen turistlerin büyük bölümü müzelerimizi gezmektedir. Müzelerin zenginleştirilmesi için bulduğumuz tarihi eserleri müzelere teslim etmeliyiz. İzinsiz kazı yapanlar devletimizin güvenlik birimlerine bildirilmelidir. Müzeleri bizim de mutlaka gezmemiz ve yaşadığımız topraklarda bizden önce yaşayan insanları tanımaya çalışmamız gerekir.

Sahip olduğumuz tarihi eserleri korumak ve sahip çıkmak bir yurttaşlık görevidir.

*MÜZELER HAFTASI GÜZEL SÖZLER*

* Müzeler tarihin evleridir. (Mehmet ÖCAL)
* Müzeler tarihin canlı şahitleridir. (Mehmet ÖCAL)

*MÜZELER HAFTASI ŞİİRLERİ*

MÜZE

Tarih, sanat, kültürün
Hazinesidir müze.
En gerçek bilgileri
O verir hepimize.

Onunla aydınlanır,
En eski uygarlıklar;
Orada sergilenir
Çok değerli varlıklar.

Müzeleri gezmeyi
Hiç ihmal etmeyelim.
Bilgimize yepyeni
Bilgiler ekleyelim.

Antik eser bulursak,
Verelim müzelere;
Tarihi hazinemiz
Ün salsın ülkelere.

Tarihi eserleri
Özenle koruyalım.
Turisti çektiğini
Her an hatırlayalım.

Her turist yurdumuzun
Döviz, reklâm kaynağı;
Onu hoşnut tutalım
Gezsin denizi, dağı.

Böylece hem tanınır,
Hem de gelir sağlarız.
Dünyayı ülkemize
Sevgilerle bağlarız.

Naim YILDIZ

HAVA ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ

HAVA ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ (15 Mayıs)

İnsanlar çok eskiden beri havacılığa ilgi duymuşlar, uçmayı amaçla­mışlardır. İlk uçak yapım çalışmalarını Roger Bacon başlattı. Sonra Leonardo da Vinci bugünkü uçağın ilkel biçimini hazırladı. Clement Ader 1890 yılında buharla çalışan ilk hava aracını yaptı. Wright kardeşlerin 1913 yılında yaptıkları uçakla uçmalarından sonra; uçaklar savaşta kullanılmaya başlandı.

Tarihte ilk uçak saldırısı 1911 yılında Trablusgarb’ta İtalyanlar tarafından Türklere karşı yapıldı. Bu savaşta uçaklardan biri, askerlerimizin ateş etmesi sonucu düşürüldü.
Havacılığın ilerlemesi ile birlikte uçak kullanmak ve yönetmek bir meslek halini aldı. Hava taşıtını kullananlara pilot denir.

İlk Türk pilotları Fransa ve İngiltere’de öğrenim gören Hüseyin, Münif öğretmen, Sadi Fuat, Fazıl, Fethi, Sadık ve Nuri Beylerdir.

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılında Fethi Bey görevli olarak uçağı ile Mısır’a doğru yola çıktı. Uçak Arap Yarımadasında Tabariye Gölü yakınında düştü. Fethi Bey şehit oldu. Arkadaşlarından haber alamayan Sadık ve Nuri Beyler onu aramak için Arabistan’a giderken Toroslar üzerinde uçaktan düştü. Onlar da şehit oldu.

İlk savaş pilotlarımızdan Binbaşı Fazıl Bey Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde İstanbul üzerinde beş İngiliz uçağı ile tek başına savaştı. Düşman uçaklarından birini düşürdü. Kurtuluş Savaşı başlayınca Anadolu’ya geçti. Savaş boyunca uçak bölük komutanı olarak görev yaptı.

27 Ocak 1923 günü Fazıl Bey’in uçağının motoru bozuldu. Dönüşe dayanamayan uçak düştü. Fazıl Bey şehit oldu.

1964 yılında Kıbrıs Harekâtında pilot Yüzbaşı Cengiz Topel de şehit düştü.
Hava şehitlerimiz yurdumuz uğruna şehit düşmüşlerdir. Yurdumuz; üzerinde yaşadığımız topraklardan ülkemizi çevreleyen deniz kıyılarından ve bunlar üstündeki gökyüzünden oluşur.

Çağımızda savaşlar çoğu zaman göklerde başlıyor. Zaferler göklerde kazanılıyor. Bunun için Atatürk havacılığın gelişmesine önem verdi. Gençleri havacılığa özendirmek için 1925 yılında Türk Hava Kurumu’nun kurulmasını istedi. Türk Hava Kurumu yurttaşların yardımı ile günden güne gelişmektedir.

Hava şehitlerimizin anılarını yaşatmak için İstanbul’da Fatih Parkında ve yurdumuzun çeşitli kentlerinde anıtlar yapıldı. Her yıl bu anıtlar önünde düzenlenen törenlerle Hava Şehitlerimiz anılır. Anma törenlerinde havacılı­ğın önemi anlatılır. Şiirler okunur. Uçaklar gösteri uçuşları yaparlar.

www.belirligunlervehaftalar.com sitesi olarak Kahraman pilotlarımızın bu anlamlı günlerini kutlar

buy-kamagra-oral-jellies.com

, sevgi ve saygılarımızı özgür kanatlarına gönderirken kazasız belasız güzel uçuşlar dileriz…

Tüm hava şehitlerimize de Allah’dan rahmet diliyoruz…

*HAVA ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ OKUMA PARÇASI*

İLK HAVA ŞEHİDİMİZ
Türk havacıları bugüne kadar birçok şehit vermiştir. Şimdi bunlardan birinin nasıl şehit düştüğünü öğreneceksiniz.

İlk havacılarımızdan olan Binbaşı Fazıl Bey, son derece yurtsever, olağan üstü cesur, mesleğine açık ve bilgili bir havacıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde İstanbul üzerine gelen beş İngiliz uçağı ile tek başına savaşması onu milli kahraman yapmıştı. Fazıl Bey bu saldırıda bir düşman uçağını hasara uğratmış, kendi uçağı da ağır şekilde yaralanmıştı. Buna rağmen, benzini tükenen uçağını alana indirmeyi başarmıştı. Kurtuluş Savaşı başında o da birçok arkadaşı ile Anadolu’ya kaçmış, savaş boyunca Uçak Bölüğü komutanı olarak hizmet görmüş, 5 Eylül 1922 günü de binbaşı­lığa yükselmişti.

27 Ocak 1923 günü idi. Binbaşı Fazıl, öğrencisi Deniz Astsubayı Emin ile havalanmıştı. Motor üst üste arıza yaptı. Binbaşı Fazıl alana inmek için dönmek istedi. Fakat hızı azalan ve yerden sadece 35 metre yükseklikte olan uçak bu dönüşe dayanamadı, yere çakıldı. Öğrenci Astsubay Emin hemen şehit oldu. Beyin kanaması geçiren Binbaşı Fazıl da, hastaneye kaldırıldıktan altı saat sonra hayata gözlerini yumdu.

Binbaşı Fazıl’ın şehit düştüğü gün, yani 27 Ocak, Hava Şehitlerini Anma Günü olarak kabul edildi. Bu anma günü yıllarca devam ettikten sonra. Ocak ayında havaların genellikle kötü olması, bu yüzden törenlere gerektiği kadar kalabalığın katılmaması göz önünde bulundurularak Hava Şehitlerini Anma Günü 15 Mayısa alındı.

Artık her 15 Mayıs günü, yurt için görevlerini başarma uğrunda canla­rını esirgemeyen havacılarımızı saygı ile anıyoruz. Türk Hava Kuvvetlerinde görev almış olanlara sağlık ve başarılar diliyoruz.

Doğan Kardeş Dergisi’nden

*HAVA ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ GÜZEL SÖZLER*

* Göklerine sahip çıkamayan uluslar bağımsız olamazlar.
* Gelecek göklerdedir.
* İstikbâl göklerdedir. (Atatürk)
* Türk çocuğu; her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. (Atatürk)

*HAVA ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ ŞİİRLERİ*
 

HAVA ŞEHİTLERİNE

Yurt nöbeti göklerdedir,
Göğe sınır çizilmesin.
Kartallara durak olmaz,
Bir kez yola dizilmesin.

Yeniçağın gerçeği bu:
Göktekiler korur yurdu.
Yiğit yazar ordu ordu,
Paraşütler çözülmesin.

Gök de artık bir vatandır.
Yurt uğruna konan candır,
Havacıya adı şandır,
Başka destan yazılmasın.

Filo filo kutsal, iri,
Bazen uçar, dönmez geri.
Gök kubbedir türbeler,
Yere mezar kazılmasın.

Hüseyin KALABA

HAVA ŞEHİTLERİ

Kartal bile uçmadı göklerde böyle hızla,
Buludan geçtiniz, yıldızları aştınız.
Kurtardınız bu yurdu çelik kanadınızla,
Dar görerek yerleri göklerde savaştınız.

Ay yıldızın her zaman dolaşırken göklerde,
Size durmak düşmezdi kanat varken bu yerde.
Bir ejderdi gökler ki aşılmaz yedi katlı,
Onu bile geçtiniz kuşlar gibi kanatlı…

Fakat bazen düştünüz, kırıldı kanadınız,
Tarihlere yazılı unutulmaz adınız.
Bu yurt için yükselip, bu yurt için öldünüz.
Siz toprağa düşmeden kalplere gömüldünüz.

İ. Hakkı SUNAT

HAVA YOLCUSUNA

Emelin ölçüsüz, cesaretin çok,
Sanki boşluklara atılmış bir ok,
Yolunda dağların karanlığı yok,
Bulutlar başının üstünde değil.

Motor gürültüsü olalı şarkın,
Ne can düşüncesi, ne evin barkın.
Bayağı kartaldan odur ki farkın,
Yuvan dağ başının üstünde değil.

Bir bıçak sırtıdır ölümle aran,
Toprağa düşmeden dağıl, parçalan.
O ki, her ölünün ardında kalan
Bir mezar taşının üstünde değil.

Kemalettin Kamu

HAVACILAR MARŞI

Türk anası rüzgarla,
At üstünde barışmış.
Onunla havalanıp
Bulutlara karışmış.

Denizde gemileri,
Nice kasırga yenmiş.
Yeryüzünün en ünlü,
Denizcisi Türklermiş.

Kuş gibi kanat gerdik,
Biz de şimdi göklere.
Ovalar meydan oldu,
Nehirler birer dere.

Bu yalçın sınırıma,
Kartallar imreniyor.
Türk oğlu havada da,
Eşsiz kaldı deniyor.

Rakım Çalapala

ENGELLİLER HAFTASI

ENGELLİLER HAFTASI (10–16 Mayıs)

10–16 Mayıs arası Engelliler Haftasıdır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Bu yüzden Engelliler Haftası yalnız ülkemizde değil Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı zamanda değerlendirilir.

Engelliler Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve Engellilerin eğitimi konusu üstünde durulur. Radyo ve televizyonda konu ile ilgili programlar yayınlanır. Okullarda her gün ayrı bir sakatlık konusu işle­nir. Engellileri Koruma Millî Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın uygulanmasını kararlaştırmıştır.

10 Mayıs Engelliler Haftasının açılışı
11 Mayıs Görmeyenler günü
12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü
13 Mayıs Ortopedik Engelliler günü
14 Mayıs Zekâ ve Ruhsal Özürlüler günü
15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü
16 Mayıs Engelliler Haftasına genel bakış.

SAKATLIĞIN BELLİBAŞLI NEDENLERİ
Engellilerle, sakatlıklarla ilgili çeşitli sorunlar vardır. Sakatlığı doğuran nedenler, Engellilerin eğitimi bunların başlıcalarıdır.

Sakatlığın Nedenleri: Sakatlıklar akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlik, aşıların zamanında yapılmaması, kazalar gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. .

a- Akraba evliliği: Doğuştan sakatlıkların önemli bir bölümü akra­ba evliliklerinden ortaya çıkar. Yakın akrabaların teyze, hala, amca, dayı çocuklarının evliliği sonunda çok sayıda kör, sağır, dilsiz ve geri zekâlı çocuk doğmaktadır.
Ankara ilinde yapılan bir araştırma sonucunda 100 sakat çocuktan 30’unun yakın akraba evliliğinden doğan çocuklar olduğu görülmüştür.
b- Gebelik öncesi tedbirsizlikler: Bebek bekleyen annelerin sık sık röntgen filmi çektirmesi, doktora gitmeden ilaç alması çok sık sigara ve alkollü içki içmesi doğan çocuğun sakat olmasına neden olur.
c- Aşıların zamanında yapılmaması: Doğumdan sonraki ilk yılda verem, çocuk felci aşılarının zamanında yaptırılması gerekir. Aşılar zama­nında yaptırılmazsa türlü sakatlıklar ortaya çıkar. Trahom, çocuk felci, roma­tizma, kalp ve damar hastalıklarının koruyucu, iyileştirici ilaç ve aşıları vardır. Bu aşı ve ilaçların doktor denetiminde verilmesine özen gösterilmeli­dir.
d- Kazalar: İş kazaları, tarım kazaları, trafik kazaları, yangınlar, ateşli silahlar belli başlı sakatlık nedenleridir. Trafik kurallarına uyulmama sonucu her yıl ülkemizde çok sayıda trafik kazaları oluyor. Bu kazalarda çok sayıda yurttaşımız ölüyor. Yukarda sayılan her tür kazadan korunmak ve sakat kalmamak için dikkatli olalım. Kurallara uyalım. Uymayanları uyara­lım.

ENGELLİLERIN İYİLEŞTİRİLMESİ VE EĞİTİMİ
Engellilerin iyileştirilmesi: Sakatlık yapan hastalık ve kazalardan sonra hemen önlem alınmalıdır. Özellikle trafik kazalarında ilk yardım çok önemlidir. Kazalardaki ölümlerin yarıdan çoğu ilk yarım saat içinde olur. Kaza sonrası hiç zaman geçirmeden yaralıyı en yakın hastaneye ya da dokto­ra ulaştırmalıdır. Hastanelerde Acil Yardım Servisleri vardır. Bu bölümde günün her saatinde doktor bulunur. Kazaya uğrayanlara ilk tedavileri burada yapılır.

Engellilerin Eğitimi: Engellilerin eğitimi denilince daha çok özürlü (sakat) çocuklar akla gelir. Yurdumuzda; görmeyen, işitmeyen, hareket edemeyen, zihinsel, ruhsal dengesi bozuk 4.500.000 yurttaşımız var. Bu sayı­nın 1.400.000 kadarı çocuktur. Sakat çocuklarımızdan; görmeyenler için 7, işitmeyenler için 21, ortopedik özürlüler için l okul açılmıştır. Zihinsel ve ruhsal özürlüler ise belirli okullarda özel dershanelerde öğrenim görmekte­dir.

Engelliler da yaşamlarını sürdürmek için çalışmak ve gelir sağlamak zo­rundadır. Çalışmak, severek çalışmak yaşamı güzelleştirir, insanı mutlu eder.

Engellilere acımak, onlara bakarak duygulanmak soruna çözüm getir­mez. Engellilerin da yapabileceği işler vardır. Engellilere çalışabilecekleri alan­larda iş vermek gerekir. Yasalarımız her yüz işçi çalıştıran işyerinin iki sakat işçi çalıştırması zorunluluğunu getirmiştir.

Bütün ülkelerde olduğu gibi yurdumuzda da Engelliler korunur. Örneğin ülkemizde çalışan Engelliler gelir vergisini indirimli öderler. Hareketlerini kolaylaştırmak için yurt dışından getirilen araç ve gereçlere gümrük vergisi ödemezler. Çalışan Engelliler isterlerse erken emekli olabilirler.

Okulda, sokakta gördüğümüz Engellilerle alay etmeyelim, gülmeyelim. Hiç bir sakatlığın isteyerek olmadığını bilelim. Engellilere yolda, geçitlerde, taşıt araçlarında yardımcı olalım. Onları üzmemeye, kırmamaya özen göste­relim.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU’NUN 9 ARALIK 1975’DEKİ TOPLANTISINDA KABUL EDİLEN 3447 SAYILI SAKAT KİŞİLERİN HAKLARI BEYANNAMESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Üye ülkelerin vaatlerine uyarak, Birleşmiş Milletler Beyannamesi hükümleri altında gerekli işbirliği tedbirlerini almak için ve sakat kişilerin hayat standartlarını yükseltmek amacıyla;

İnsan hak ve özgürlüklerinde, Evrensel Beyanname ilan edilen barış esasları çerçevesinde kişinin insan haysiyetine ve sosyal adalete inancını tekrar ederek;

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde, İnsan Hakları Uluslar arası Antlaşmasında, Çocuk Hakları Beyannamesinde, Akıl Hakları bildirisinde olduğu gibi Uluslar arası Çalışma Teşkilatı ((ILO), Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF) ve diğer organizasyonların yönetmeliklerinde, tavsiye ve tekliflerinde belirtilen prensipleri hatırlayarak;

Keza Ekonomik ve Sosyal Konseyin 6 Mayıs 1975’teki “Sakatlığın önlenmesi ve Engellilerin Rehabilitasyonu” ile ilgili kararını hatırlayarak;
Sosyal Kalkınma ve Gelişme Beyannamesinde belirtilen, fiziksel ve zihinsel bozuklukları olan kişilerin bakım ve rehabilitasyonunu güvence altına alan ve hakların korunması lüzum belirtilen hususlara önemle işaret ederek;

Fiziksel ve zihinsel sakatlıkların önlenmesi, sakat kişilerin çeşitli faaliyet alanlarındaki yeteneklerini geliştirmelerine yardım edilmesi ve normal hayattaki beraberliklerinin geliştirilmesi gereğini daima hatırda tutarak;

Ve belirli ülkelerin kalkınma çabaları içinde bu konuda çok sınırlı çalışmalarla katkıda bulunabileceklerini bilerek Sakat kişilerin hakları beyannamesini ilan etmekte ve aşağıda belirtilen bu hakların korunması için hem ulusal hem de uluslar arası tedbirlerin alınmasını istemektedir.

1- “Sakat Kişi” normal bir ferdi, kişisel veya sosyal yaşayışında kendi kendine yapması gereken işleri bedensel veya zihinsel kabiliyetlerinde, kalıtımsal veya sonradan meydana gelen herhangi bir noksanlık sonucu yapamayan kişidir.
2- Sakat kişiler bu beyannamede belirtilen haklardan tam olarak yararlanacaklardır. Bu haklar, sakat kişinin veya ailesinin sahip olduğu ırk, renk, cinsiyet, lisan, din, siyasal ve diğer fikirler, milliyet veya sosyal orijin, servet ve doğum gibi konularda hiçbir ayrıcalık gözetilmeden dünyadaki bütün sakat kişilere tanınmıştır.
3- Sakat kişinin insan haysiyetine saygı gösterilmesi onun en doğal hakkıdır. Fakat kişilerin, sakatlık veya noksanlıklarının sebebi ne olursa olsun sahip oldukları düzgün yaşama şartlarına mümkün olduğu kadar normal ölçüde ve çok sahip olmak haklarıdır.
4- Sakat kişiler de, diğer insanların sahip oldukları medeni ve siyasi haklara sahiptirler. Akıl Hastalarının Hakları Beyannamesinin 7. maddesinde bu hakların sınırlandırılması ya da kaldırılması ile ilgili hükümler belirtilmiştir.
5- Sakat kişilerin mümkün olduğu kadar kendilerine güvenmelerini sağlayacak tedbirler alınmalıdır.
6- Sakat kişiler tıbbi, psikolojik ve fonksiyonel tedavi haklarına sahiptirler. Protez ve ortopedik uygulamalar, tıbbi ve sosyal rehabilitasyon çalışmaları, eğitim, mesleki eğitim, staj ve rehabilitasyon, yardım, istişare, plasman hizmetleri, sakat kişinin kabiliyet ve maharetlerini en yüksek düzeye çıkaracak ve onların sosyal beraberliğini hızlandıracak diğer bütün faaliyetler bu maddenin kapsamına girmektedir.
7- Sakat kişiler ekonomik ve sosyal güvenlik, düzgün hayat standardı haklarına sahiptirler.
8- Sakat kişilerin özel ihtiyaçları, ekonomik ve sosyal planlamanın her safhasında nazarı dikkate alınmalıdır.
9- Sakat kişiler aileleriyle veya yakınlarıyla birlikte yaşama ve her türlü sosyal, yaratıcı ve eğlendirici faaliyete katılma haklarına sahiptirler. Hiçbir sakat kişi ikamet ettiği çevre nedeniyle, durumu veya gelişmesi için gerekli isteklerinde ayrıcalığa tabi tutulamaz.
Eğer bir sakatın muhakkak özel bir müessesede veya çevrede kalması gerekiyorsa o zaman bu çevrenin, kendi normal yaşıtlarının kaldığı ve yaşadığı çevreye mümkün olduğu kadar yakın olması gereklidir.
10- Sakat kişiler her türlü istismara, ayrılma, kötüye kullanılabilir ve haysiyet kırıcı yasa ve muamelelere karşı korunmalıdır.
11- Sakat kişiler, şahıslarının ve mallarının korunması elzem olduğu hallerde, yeterli yasal yardımı sağlamaya muktedir olabilmelidirler. Eğer adli durum kendi gelişirse o zaman bu kişinin beden veya zeka durumu tümüyle dikkate alınmalıdır.
12- Sakat kişiler, haklarıyla ilgili her hususta kendilerine ait kuruluşlarla her zaman istişarede bulunabilmelidirler.
13- Bu beyannamede yazılı olan haklar, mümkün olan her türlü uygun vasıtayla sakat kişilere ve ailelerine tam olarak duyurulmalıdır.

*ENGELLİLER HAFTASI KONUŞMA METNİ*

SEVGİLİ ARKADAŞLAR!
10 ile 16 Mayıs günleri arası Engelliler Haftası’dır. Bu hafta boyunca Engellilerin sorunları tartışılır. Sakatlığa sebep olan etkenler açıklanır ve bu sebeplerin ortadan kalkması için çareler araştırılır. Engellilerin eğitilebilmeleri ve iş sahibi olabilmeleri için gerekli şartlar oluşturulmaya çalışılır.

Sakatla Haftası boyunca, her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. 10 Mayıs günü Engelliler Haftası’nın açılışı yapılır.

11 Mayıs görmeyenler günü,
12 Mayıs işitme ve konuşma engellileri günü,
13 Mayıs ortopedik özürlüler günü,
14 Mayıs zekâ ve ruhsal özürlüler günü,
15 Mayıs güçsüz yaşlılar ve korunmaya muhtaç çocuklar günü olarak değerlendirilir.
16 Mayıs günü ise Engelliler haftasının genel değerlendirmesi yapılır.

Akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlikler, aşıların zamanında yapılmaması ve kazalar sakatlığın en önemli sebepleridir. Engellilerinde hayatlarını sürdürebilmek için çalışmaları ve gelir sağlamaları gerekir. Engellilere acıyarak ya da onlara bakıp duygulanarak sorunlarını çözemeyiz. Onların da yapabileceği işler vardır. Engellilerin iş sahibi olmalarına yardımcı olmak zorundayız. Kanunlarımız işlerinde çalışan her 100 işçiden 2 sinin sakat işçi olmasını zorunlu kılmıştır.

Gördüğümüz Engellilerle alay etmeyelim ve gülmeyelim. Bir gün bizim de sakat kalabileceğimizi aklımızdan çıkarmadan onlara yardımcı olalım.

Hepinize kazasız ve sağlıklı günler, mutlu bir ömür diliyorum!

*ENGELLİLER HAFTASI OKUMA PARÇASI*

TOPAL
Anadan doğma sakattı. Bir bacağı, ötekinden biraz kısa olduğu için yürümeğe başlamasıyla, öteki insanlar gibi yürüyemediğini ve aksadığını hemen fark etmişti.

Babası, onu göstermedik doktor bırakmamıştı.

Fakat hiç çare bulamamıştı. Bacağın biri, doğuştan kısaydı. Bunun çaresini bulmağa, henüz insan bilgisi yetmiyordu. Doktorlar: Hem o kadar önemli de değil, diyorlardı. «Ayağın biraz aksaması, büyük bir eksiklik değildir.»

Ama o öyle düşünmüyordu. Öbür çocuklardan ayrı, başka bir şey olduğunu ve kendisi gibi çocuklara pek az, adeta binde bir rastlanabileceğini görüyordu. Onu kim görse, ilk önce aksayan bacağına bakıyor değil miydi? Okul yaşı geldiği zaman hüngür hüngür ağladı. Bu çocuk, ötekiler gitmeğe can atarken okulu istemiyordu. Başka sağlam çocuklarla bir araya gelmekten ödü patlıyordu. Diretti. Okula gitmek istemiyordu. Kendisine öğretmen tutsunlardı. Evde öğrenecek, sonra ilkokul imtihanını verecekti. Ana baba, üzüntüsünden hastalanmasın diye isteğini yerine getirmek zorunda kaldılar.

O da sözünde durdu. Özel ders alıp okudu. Sonra yaşı gelince ilkokul bitirme imtihanlarına girip diplomasını aldı…

Fakat daha fazla okuması lazımdı. Ortaokulu da evde tamamlayamazdı kesinlikle okula gitmesi gerekiyordu. O önce yine istemedi. Fakat babası bu sefer artık ona kulak asmadı.

Tekin’i böylece ortaokula yazdırdılar. Yazdırırken, okul arkadaşlarının ona ne kadar eziyet edeceklerim hiç düşünmemişlerdi. Hâlbuki zavallı çocuk, daha okula gittiği ilk gün, arkadaşları ona adını bile sormadılar. Her gören:

— Topal! Diyordu

Ve Tekin böylece daha ilk günden, çok utandığı kusuru yüzüne vurula vurula karşılandı.

«Aaa! Topal!»
En çok korktuğu söz buydu.
Ne tuhaf, daha «Günaydın! Sen kimsin?» demeden onu bu sözle karşılamışlardı: Topal!
Ve o günden sonra hep öyle gitti : «Topal aşağı

, topal yukarı! Topal şöyle dedi, topal şunu yaptı!»
Hep böyle. Çaresiz Tekin kendi kendine bile söylemekten çekindiği bu korkunç sözle çağırılmaktan o kadar utanıyor, öyle sıkılıyordu ki daha ilk günden, okulda kimse ile arkadaş olamayacağını anladı. Hem zaten okula niçin gidiyordu? Okuyup öğrenmek için değil mi? Mademki kendisini aşağılık görüyor, kendisiyle alay ediyor ve adını bile sormayarak kendisine topal diyorlardı o halde o da kimse ile arkadaş olmayacak, kendisini tamamen derslerine verecekti…

Tekin, değil öteki derslerde jimnastik dersinde bile kısa zamanda arka­daşlarını geride bıraktı. Hem ne geride bırakış?

Yılsonu geldi karneler dağıtılırken Müdür, Tekinin sınıfını şu sözlerle alkışladı:

— Hepiniz iyi çalışmışsınız. Fakat aranızda bir arkadaşınız var ki onu övmeden edemeyeceğim. Bu çocuk bir yıldız, nasıl diyeyim? Çalışkan, çok başarılı biri.

Bütün sınıfın gözleri, bir anda Tekine döndü. Öğretmen bir göz işareti yaparak Tekin’i ileri çağırdı. Müdür Tekinin elini sıktıktan sonra:

— Seni kutlarım oğlum! Dedi. Söyle bakayım bana, senin adın ne?. Tekin sınıf arkadaşlarını acı bir gülümsemeyle süzdü ve onlara bir ders, önemli bir ahlak dersi vermek isteyerek, gür bir sesle şu cevabı verdi:

—Topal!

O güne kadar Tekin’e «Topal» diyen arkadaşları bir suçlu gibi yere baktılar. Bu olaydan sonra arkadaşları O’nu hep Tekin diye çağırdılar.

F. Canan CEM
YAVRUTÜRK Dergisi’nden

*ENGELLİLER HAFTASI GÜZEL SÖZLER*

* Özürlü vatandaşlar, sadakaya muhtaç olmadan yaşamalı.
* Sakatlık bir kusur değildir.
* Sakatlar yardıma değil, şefkate muhtaçtır.
* Sakatlara saygı, onlara yaşama sevinci verir.

*ENGELLİLER HAFTASI ŞİİRLERİ*

KÖR İLE KÖTÜRÜM

— Bak arkadaş, ne ben sağlam
Bir adamım…
— Ne ben tamam
Bir insanım.
— Ben kötürüm,
— Ben de körüm;
Hem anadan doğma körüm,
Ben düşündüm ki ikimiz
Tam bir insan olmak için
Her şeye malikiz:
Senin kuvvetli bacakların var.
Benim gözlerim de bakar.
Ben senin gözün olurum.
Gecen, gündüzün olurum.
— Ben de sana bacak, ayak
—Öyleyse hiç düşünme, kalk!
Senin için
Ben bakarım ve görürüm
— Ben de seni istediğin
Yere alır, götürürüm.
Böyle işte;
İki mihnet birleşince
Bir teselli hasıl olur,
Mihnetliler de kurtulur.

Tevfik FİKRET

HAYAT HERKESE GÜZEL

Gücünüz yerindeyse,
Sağlıklıysa başınız,
Bir sakat görürseniz,
Sevgiyle yaklaşınız.

İnan kimse istemez,
Eksik olsun bir yeri.
Sağlamsan yavrum şükret,
Değerlendir günleri.

Özürlü kardeşlerim,
Asla üzülmeyiniz.
Hayat herkese güzel,
Bizlerse sizinleyiz.

Mehmet ŞAHİN

GENÇ YAŞIMDA FELEK VURDU BAŞIMA

Genç yaşımda felek vurdu başıma
Aldırdım elimden iki gözümü
Yeni değmiş idim yedi yaşıma
Kayıbettim baharımı yazımı

Bağlandım köşede kaldım bir zaman
Nice kimselere dedim eleman
On onbeş yaşıma girince hemen
Yavaş yavaş düzen ettim sazımı

Üç yüz on’da gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadan ben kana kana
Kader böyle imiş çiçek bahane
Levh-i kalem karar yazmış yazımı

Aşık Veysel Şatıroğlu

BİZLER ÖZÜRLÜYÜZ

Kimimiz işitmez, kimimiz görmez
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.
Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak gözüm görmezde resim yaparım,
Ben de bu yolları hep adımlarım
Bende bir bireyim her yerde varım
Bizler özürlüyüz, kusurlu değil.

Bak onun kulağı duymuyor, neyler
Hepsi nota bilir, şarkılar söyler
Bize acımasın ağalar beyler
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bak burada kolu yok, bacağı sakat
Değnekle geziyor buluyor takat
Yaşamımız zordur, biliriz fakat
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Bize imkân verin budur son sözüm
Görün bak ne yapar o zaman özüm
Ürettikçe görür gönülden gözüm
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.

Nice insan var ki gönülden görür
Yürekten işitir, yürekten yürür
COŞARİ yürekten konuşur durur,
Bizler özürlüyüz, onlarsa değil.

İbrahim Coşar

NE MUTLU BANA ÖZÜRLÜYÜM!

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Hayata umutla, azimle bakıyorum.

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yapacaklarım sınırlı ama ufkum geniş.

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Bir hedefim var ve o hedef için yaşıyorum.

Ne mutlu bana özürlüyüm,
İstediğim her işi yapabiliyorum.
X
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Üzülmeden yaşıyorum.
Kim bilir belki de buna mecburum.

Ne mutlu bana özürlüyüm
Düşünmüyorum artık beni dışlarlar diye.

Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yardım almadan yaşıyorum

VOLKAN DİLMAÇ
1997

SEN ÖZÜRLÜ OLSAYDIN

Kader sana ansızın indirseydi tokadı
Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın
Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi
Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi
Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi
Belki sana bir ibret belki bir hisse idi
Felek sana müebbet bir ceza kesse idi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek
Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek
İnsana yakışır mı ondan bana ne demek
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı
Belki onunda vardır senden üstün bir yanı
Asla dilemem ama Allah korusun hani
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım
Çevresine örülmüş duvarları yıkalım
Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

İbrahim Yavuz