U Harfi ile Deyimler

U Harfi ile Deyimler

Ucu bucağı olmamak: Bir yer çok geniş, sonu yokmuş gibi olmak.”Kafamı kaldırıp şöyle bir baktım, ovanın ucu bucağı görünmüyordu.”

Ucu dokunmak: Bir işten biri zarar görür olmak, söylenen bir söz birine zarar vermek.”O çubuğu kıracağım fakat ucu sana dokunacak diye kıramıyorum.”

Ucunu kaçırmak: Çıkmaza girmek, denetimi elinden kaçırmak.”İşin ucunu kaçırdın, oldu mu ya?”

Ucu ortası belli olmamak: Bir işe, söze nereden başlanacağı kestirilememek.

Ucunda bir şey olmak: Bir şeyde gizli bir amaç bulunmak.”Bu davranışının ucunda bir şey var ama anlayamadım.”

Ucu ucuna: Ancak yetişecek kadar.”İp ucu ucuna geldi.”

Ucuz atlatmak: Güç ve tehlikeli durumdan az bir zararla sıyrılmak.”Ucuz atlattık, az kalsın uçuruma yuvarlanacaktık.”

Uçan kuşa borcu (borçlu) olmak: Pek çok kişiye borçlu olmak.”Babanın uçan kuşa borcu varmış diyorlar, doğru mu?”

Uçan kuştan medet ummak: Pek sıkıntıda bulunup, bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü çareye, olmadık yerlere başvurmak, yardım istemek.

Uçsuz bucaksız: Çok geniş.”Uçsuz bucaksız kırlarda dolaşmak istiyordum.”

Uçkuruna sağlam: Namuslu, iffetine bağlı.

Uç vermek: 1. Baş vermek (çıban). 2. Bitmek, sürmek (bitki). 3. Gelişme, büyüme başlangıcı göstermek. 4. Bilinmeyeni açıklığa kavuşturucu belirtiler ortaya çıkmak.”İlk bahar geldi, dallar uç vermeye başladı.”

Ulu orta söz söylemek: Bir şeyin aslını bilmeden, düşünüp tartmadan, çekinmeden, açıktan açığa konuşmak.”Birden ayağa kalkıp ulu orta söz söylemeye başladı.”

Uma uma döndük muma: Umut edilen, beklenilen şeyler gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayan, kötü durumlara düşen, zayıflayıp gücünü yitiren insanlar için söylenir.

Umurunda olmamak: Aldırış etmemek, önem vermemek.

Ununu elemiş, eleğini asmış: Hayatta yapmak istediklerini yapmış, geri kalan ömrü süresince artık yapacak önemli bir işi kalmamış kimseler için söylenir.

Utancından yere geçmek: Çok utanmak, kimsenin yüzüne bakamayıp sanki saklanacak yer aramak.”Çok mahçup olmuştu, utancından yere geçmek üzereydi.”

Uyku bastırmak: Aşırı derecede uykusu gelmek, uyuma isteği duymak.”Yemekten sonra bir uyku bastırır, kafamı kaldıramazdım.”

Uyku çekmek: Rahat ve huzurlu bir şekilde çok uyumak.”Eve gidip şöyle bir uyku çekeceğim.”

Uyku gözünden akmak: Çok uykusu gelmek, göz kapakları kapanmak.”İki gündür yoldaydık, hemen hemen hiç uyumamıştık, uyku gözlerimizden akıyordu.”

Uykusu kaçmak: 1. Uyuması gerekirken herhangi bir sebepten ötürü uyuyamamak. 2. Bir sorun yüzünden kaygılanmak, endişe duymak.”Uykusu kaçmış, yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu.”

Uykusunu almak: Gerektiği kadar uyumuş olmak.”Epeydir yatıyorsun, uykunu almış olmalısın.”

Uyku tulumu: 1. Uykuyu çok seven kimse, çok uyuyan. 2. İçine girilerek yatılan tulum biçimindeki yatak.”Uyku tulumu sen de, çabuk kalk!”

Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak.

Uyur uyanık: Yarı uykulu.”Uyur uyanık ayakta nöbet tutmaya çalışıyordu.”

Uzağı (ileriyi) görmek: Gelecekte ne olacağını sezmek, kestirmek.”Dedem uzağı gören bir adamdı.”

Uzaktan uzağa: 1. İlgisi pek az olan. 2. Çok uzaktan.”Uzaktan uzağa selâmlaşıyorduk işte.”

Uzun boylu: 1. Boyu uzun olan. 2. Uzun süre. 3. Derinlemesine, ayrıntılarıyla.”Meselenin üzerinde öyle uzun boylu durmadık.”

Uzun etmek: 1. Nazlanmak, sözünde direnmek. 2. Sözü uzatmak, tartışmayı sürdürmek. 3. Aşırı gitmek.”Haydi uzun etme de gel benimle!”

Uzun hikâye: Pek çok ayrıntıları bulanan, anlatması uzun sürecek, anlatılmadan da anlaşılamayacak olan olay ya da konu.

Uzun lafın (sözün) kısası: Özetle, kısaca, sözü uzatmayarak.”Uzun lafın kısası, yazar gerçekçi olmalıdır.”

Uzun uzadıya: Çok ayrıntılı olarak, en ince noktalarına inerek.”Meseleyi uzun uzadıya inceledik.”

Mustafa Uyar administrator

www.reformturk.com, www.esarpyapma.com

You must be logged in to post a comment