ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA

18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ANMA PROGRAMI
reformturk.com – 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Programı
Atatürk diyor ki: “Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler
kazanmaya devam edeceğiz.”

Sayın Müdürüm, Değerli Öğretmenlerim ve Sevgili Arkadaşlarım,
Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 94. yıl dönümü sebebiyle toplanmış bulunuyoruz.
Çanakkale Savaşları, I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, kadınıyla erkeğiyle Türk’ün gücünü dünyaya bir kez daha duyuran, tarihe “ Çanakkale Geçilmez” sözünü yazdıran büyük bir destandır.
Şimdi sizleri bu destanın yaratıcıları,başta Kurtuluş Savaşı’nın Başkumandanı Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün , Türk büyükleri ve vatanı uğruna can veren aziz şehitlerimizin manevi huzurunda bir dakikalık saygı duruşuna ve ardından Müzik Öğretmeni Murat Sandıkçı yönetiminde İstiklal Marşı’mızı söylemeye davet ediyorum.
Dikkat!

Yıl 1915
18’indeyiz Martın
Bir dünya çullanmış üzerimize
Topuyla, tüfeğiyle
Teyyare ve zırhıyla
Bir dünya çullanmış üzerimize
Ne çıkar bundan?
Türk olarak doğmuşuz bir kere
İsterse felek
Her türlü cefasını toplasın gelsin
Biziz cefaları serecek yere

* Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı okulumuz Sosyal Bilgiler Öğretmeni …… yapacaktır.Davet ediyorum.

Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir

* 8/C sınıfı öğrencilerinden ……“Necmettin Halil Onan ‘ın Dur Yolcu ” isimli şiirini okuması için davet ediyorum..

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!…

Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!…

NECMETTİN HALİL ONAN

Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin üşüştüğü yersin!

* …..sınıfı öğrencilerinden ………………………… “Kurtuluşun Başkumandanı” adlı sunuyu bizlere sunacaktır.

Atatürk diyor ki:“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Okulumuz 3/B sınıfı ve 2. kademeden bazı öğrencilerimizin katkılarıyla hazırlanan “Çanakkale’de Bir Hayat” adlı canlandırmayla sizleri baş başa bırakıyorum.
Kaynak: Eğitim-Öğretim http://www.reformturk.com/showthread.php?t=58588

Bizler biliyoruz ki , bu vatan uğruna canını feda eden binlerce şehide borcumuzu ödeyemeyiz. Bugün bu topraklarda özgürce yaşayabiliyorsak ve rahat nefes alabiliyorsak bu onların eseridir.Sizler rahat uyuyun. Biz Türkiye Cumhuriyetinin yılmaz bekçileri olan gençler , bu vatana sonsuza dek sahip çıkacağız. Çok yaşa şanlı Türk askeri , çok yaşa yüce Türk milleti ve her yeni doğan Türk evladının kalbinde ve fikirlerinde sonsuza dek yaşa Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK!Ne Mutlu Türk’üm Diyene!

Doksan iki yıl önce yaşanan öylesine bir savaş cephesiydi ki bu; toprağın ve denizin al  kırmızıya boyandığı, şehit kanlarının sel olup aktığı, metrekaresine altı bin merminin düştüğü, baş, el, ayak, kol, bacak  türünden parça parça olmuş, kutsal insan bedeninin havalarda uçuştuğu, Seyit Onbaşı gibi nice kahramanların yüzlerce kiloluk top mermisini insan üstü  güçler göstererek bir hamlede kaldırdığı, zaman zaman oluşan donlar sonucu yüzlerce Mehmetçik’in siperlerinde bir heykel misali kaskatı kesildiği; kanla, canla, şanla yazılan ve yıllar boyu “Geçilmez!!!” haykırışlarıyla karalar ve denizler boyunca ta gökyüzüne kadar yankılanan, az sayıdaki savaş gazilerinin gözyaşları içindeki anlatılarıyla bütünleşen  yürekli bir destandır Çanakkale.

         Günlerce, haftalarca, aylarca susmayan top ve tüfek seslerinin kulakları sağır edercesine yankılandığı, barut kokularının toza dumana karıştığı, görülmemiş bir insan kalabalığıdır Çanakkale.

          Tarihimizde, tarihin kaderini kendi ellerimizle nasıl değiştirdiğimizin, vatanın nasıl savunulacağını insanlığa ders verecek şekilde nakış nakış işleyen ve mazlum milletlere her şeyiyle örnek olan Kurtuluş Savaşımızın ilk adımıdır Çanakkale. Savaşın en acımasızca sürdüğü sıralarda, karşılıklı siperlerden birbirlerine yiyecek atan Türk ve Anzak askerlerinin zaman zaman aralarında ateşkes yaparak ölülerini gömdükleri, kısacası insanlığın savaşı bile yendiği yerdir Çanakkale.

         Mustafa Kemal gibi I.Dünya savaşı sırasında yenilmeyen tek Osmanlı subayı olma gururunu yaşayan, tüm yaşamı boyunca yalnızca yedi kez ağladığı belirtilen

ve buradaki topçu atışlarımız başlayınca yaşamındaki ilk gözyaşlarını döken Çanakkale gazisi, böylesine askeri deha sahibi büyük bir komutanı, bu millete kazandıran eşsiz bir anlatıdır Çanakkale.

         Dünyanın tarihteki en sömürgeci gücünü çok yakından tanıyoruz: İngiltere.

O İngiltere ki; tarihleri boyunca çok az mağlup oldular. Onları arka arkaya mağlup eden savaşlardan ilki Çanakkale’ydi, ikincisi ise Yunanlıları piyon olarak kullandıkları Kurtuluş Savaşımız. Ve her ikisinde de başta Mustafa Kemal vardı.

         O Mustafa Kemal ki; Çanakkale Savaşlarına İngiliz oyunlarıyla katılıp bize karşı savaşan ve ölen Anzak askerleri için neler söylüyor: “ Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Bu sözleri söyleyebilme olgunluğuna ve alçakgönüllülüğe bakın ki; işte Mustafa Kemal’i büyük yapan, benzerlerinden farklı kılan da budur.

         En acıklı türküleriyle, sadece Türk askerini değil, sömürgeci İngilizlerin oyunlarıyla bu cephelere sürülen Anzak askerlerini bile duygulandıran ve bugün Çanakkale sırtlarında yatan, çoğu isimsiz ve kefensiz nice kahramanımızın, gelecek nesillere gururla bıraktığı en büyük belgedir Çanakkale.

         Anadolu’nun dört bir yanından, çarıklı ayaklarıyla sanki  bayrama gidercesine, cepheye hep aynı amaç için ölümüne koşan, daha pek çoğunun bıyıkları bile terlememiş Mehmetlerin, Hasanların, Hüseyinlerin, Halillerin, Yusufların, Süleymanların , İbrahimlerin ve daha nice kahramanların, ölüm tadındaki türküsüdür Çanakkale. Onların geri dönüşlerini umutsuzca bekleşen , bağrı yanık anaların, genç yaştaki bacıların yetim kalmaya apaçık aday minicik yavrularına derin derin bakıp, yanık yanık döktüğü ağıtlarıdır Çanakkale.   Kurşunların hep evlatları bulduğu, vurulanların ise hep anaların olduğu büyük bir ölümsüzlük destanıdır Çanakkale.

         Ve derler ki Çanakkale için; “Hesapların bittiği yerde Çanakkale başladı. Ve onu hesaplamaya matematik dahi yetmedi.”

        Osmanlı’nın, özellikle son dönemleri sürekli savaşlarla geçer. Uzun yıllar dünyaya hükmetmiş koskoca imparatorluk, son dönemlerinde girdiği 1. Dünya Savaşı’yla birlikte daha önceden elde etmiş olduğu birçok toprağı geri bırakmak zorunda kalır. Irak, Suriye, Filistin, Kanal Harekatı, Trablus, Galiçya, Kafkasya, Yemen, Balkanlar…

         Savaşlar, savaşlar ve savaşlar…  Hep yokluk, hep yoksulluk içinde geçen, bitmez tükenmez savaşlar…

         Birçoğumuz babalarımızdan, dedelerimizden kulağımıza hiç de yabancı gelmeyecek şu kelimeyi defalarla duymuşuzdur: “SEFERBERLİK

Gazilerimizden biri seferberlik konusunda neler söylüyor:

O dönemde bu kelimeyi, yani SEFERBERLİĞİ çok sık duyuyorduk. Çünkü savaş, daha bir cephede bitmeden başka bir cephede başlıyordu. Ve askerlerimiz yalnızca düşmanla mücadele etmiyor, aynı zamanda en büyük sıkıntıları olan AÇLIK ve AYAKKABISIZLIK ile de mücadele etmek zorundaydık. Onun için “seferberlik” kelimesini duyar duymaz analarımız, bacılarımız ve kadınlarımız ilk önce cepheye göndereceği askerinin çarık iğnesini hazır ederlerdi.

Gelelim şimdi de o dönemlerde vatanı için gece gündüz cephelerde çarpışan askerlerimizin yemek menüsüne:

43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölüğün 1917 yılına ait günlük yemek listeleri şöyle:

15 Haziran 1917 : Sabah üzüm hoşafı,  öğle yok, akşam yağlı buğday çorbası, ekmek tam…

26 Haziran 1917: Sabah yemek yok, öğlen yemek yok, akşam üzüm hoşafı, ekmek tam…

18 Temmuz 1917: Sabah üzüm hoşafı, öğlen ve akşam yemek yok, ekmek ise yarım…

8 Ağustos 1917 : Sabah yarım ekmek, öğle yok, şekersiz üzüm hoşafı…

Ve hemen altında da şöyle bir not göze çarpıyor:

21 Temmuz 1917’den itibaren başlayarak, ordu emriyle ekmek tüketimi 500 grama düşürülmüştür. Çünkü un ve ekmek kalmamıştır.

         Bir asra yaklaşan bu kahramanlık destanı yalnızca bunlarla bitmiyor. Barut ve kan kokan cephelerdeki askerlerimizin, memleketlerindeki yakınlarına yazdıkları, gözyaşlarıyla ıslanmış olan, her satırı duygu yüklü satırlar var bir de:

         Örneğin; genç bir teğmenin İstanbul’daki annesine yazdığı mektupları satırlarından dikkat çeken bölümler:

         “Ruhum şiddetli bir lodosla bir kıyıdan öbürüne çarpıyor ve her çarpışta derin yaralar alıyor. Bir kıyıda vatanın müdafaası için verilmeye hazır tazecik bir can, öbür kıyıda gençliğim, hayallerim ve ümitlerim…”

         “Ah düşmanın cephanesi bu kadar çok, bizimki de bu kadar az olmasaydı görürdü onlar günlerini. Türk milletinin bu yoksulluktan ne zaman kurtulacağını kara kara düşünüyorum. Bizim sadece cephanemiz değil, ilacımız ve aşımız da yok denecek kadar azaldı. Ah, bu milletin burada ettiği fedakârlıklar bir gün yazılsa tarihin en büyük destanlarından biri meydana gelirdi.”

         “Bu manzara nasıl tasvir edilir valideciğim ah bilemiyorum. Sanki bir kıyamet tablosu. Delik deşik kaputların üzerine düşüp kalmış gencecik insan vücutları, noksan uzuvlu ama henüz bunun farkına varamamış şakın gençler… Meydanda tek renk var: O da kırmızı… Hayatta kalanlar büyük bir şaşkınlık içinde kaybettikleri uzuvlarına bakıp, ölümden kurtulduklarına üzülüyorlar. Sağlam kalanlar ise şaşkın ve bitkin. Kabzalarından kan damlayan süngüler ellerinde sersemlemişler. Tepelerden aşağılara doğru oluk oluk akan insan kanı. Havadan gencecik kollar ve bacaklar yağarken insan aklını kaybediyor. Aklının yerine, büyük bir intikam hissiyle düşmanın kol  ve bacaklarını kopartma arzusu doluyor insanın kafasına. Sıtma nöbetine tutulmuş gibiyim. O sıcakta donar gibi titriyorum.”

         “Nasıl anlatsam… Dilim varmıyor. Böyle bir kahır hangi kelimelerle dile dökülür hiç bilmiyorum… Daha dün şafak vaktine kadar Filistin-Kanal Cephesi’nden beri her derdimde ve sevincimde yanıbaşımda olup beni daima gözeten o cihan levendi, askerlerinin, komutanlarının ve benim çok sevdiğim can dostum Üsküplü İskender’i kaybettik. En yakın arkadaşını burada kaybetmenin ne demek olduğunu hiç kimse anlayamaz. Ağlaya ağlaya bir tek damla gözyaşım kalmadı. Artık gözlerim yerine yüreğim ağlıyor, hem de kan ağlıyor. Artık acıyı da hissedemez oldum. Geride bir boşluk, devamlı bir baş ağrısı, göğsümde de iri bir ayva lokması sıkışmış gibi bir sancı kaldı. Bu harp, yeri göğü kırmızıya boyayan bu oluk oluk insan kanı insanı çıldırtıyor. Yorgunum, huzursuzum ve yüreğim taş parçası…” 

         “Benim arzum, bu milletin çektiği çilelerin, Çanakkale’de pek çetin şartlar altında geçen bu muharebelerin gelecekteki Türk gençliğine ibret olmasıdır. Yoksa yazık olur, hem de çok yazık…”

         Doksan bir yıl sonra bile ibrettir Çanakkale bizlere. Öyle bir gururdur ki Çanakkale; bugün Anadolu’da hangi kapıyı çalarsanız çalın, sizlere mutlaka bir yada birkaç şehidinin isimlerini  sayacaktır gözyaşları içinde… Ve ardından da yıllar yılı kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa aktarıla gelen, o duygusal ve ölümsüz türküyü  mırıldanacaktır sizlere:

Çanakkale İçinde Vurdular Beni…”

         Ve o türküyle birlikte birçok insanın gözünden,  Çanakkale şehidi dedelerimizin hiç tanımadığı biz torunları olarak, tıpkı şu anda benim, senin ve de onun yaşadığı gibi tarifi olanaksız, acı ama bir o kadar da gururlu gözyaşlarına boğacaktır pek çoğumuzu…

         Ey vatan şehitleri! Yattığınız yerlerde güller bitsin. Ruhlarınız şadolsun.

Nurlar içinde yatın.

18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı,
Kapkara bir geceydi,
Yağmur,bardaktan boşalırcasına,
Sağnak gibi yağıyordu,
Yedi düvelin gemilerinden yükselen,
Top,tüfek sesleri,
Her yanı inletiyordu,
Mustafa Kemalin askerleri,
Aslanlar gibi dövüşüyordu,
Ve Çanakkale kahramanca,
Düşmana selam veriyordu,Kükrüyordu tepeden,
Mustafa Kemal,
Vatanıma ayak basacaksa düşman,
Yaşamanın ne gereği var,
En son nefer ölünceye kadar,
Dövüşeceksiniz aslanlar,
Görecek bütün dünya,
Ne aslanlar doğururmuş,
Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.Ali Osman Yılmaz 

Çanakkale Zaferi’ni Kutlama Programında Kullanılmak Üzere Şiir Korusu

 

 

ÇANAKKALE DESTANI

Çanakkale içinde aynalı çarşı

Ana ben gidiyoooom düşmana karşı

Oooof gençliğim eyvah…..

Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

Oooof gençliğim eyvah…..

1.ses:

Çanakkale,

Asırlara uzanır yolculuğun.

Gecenin karanlığında suları yaran sal,

İçinde kırk yiğidi Süleyman Paşa’nın…

Ve Sarı Saltuk,Evronos Bey,Gazi Fazıl.

İşte senin gerçek tarihin böyle başlar.

KORO:

Giriş kapısı Anadolu’mun,

Geçiş kapısı Avrupa’nın.

Sensin tapusu yurdumun.

İlk defa seninle tanıdı Türk’ü,

Son defa sende öğrendi,

Seni ve beni unutamaz Avrupa.

2.ses:

Mavi denizlerinde hür martıların

Oynaşırdı uzun asılarda.

Huzur içinde yatardı denizine karşı

Bolayır’da Süleyman Paşa.

Uzak iklimlerden gelen gemileri,

Selamlardı,gemiler Bolayır’ı.

3.ses:

Ezine’de Ahi Yunus,

4.ses:

Kaşıkcı Baba Kilitbahir ‘de,

KORO:

Gelibolu’yu bekleyen gönül erleridir.

 

 

 

 

5.ses:

Huzur , sükunet ister gönül erleri.

Yatışları denize karşı,

Gözlemek içindir gemileri.

KORO:

Ey güzel toprak,bedenimsin,tenimsin.

Seninle kucaklaşan erlerinle:

BENİMSİN,BENİMSİN,BENİMSİN….

6.ses:

Giriş kapısı sensin Marmara’nın

Sen Anadolu’sun,Rumeli’sin.

Sana evlat bağışlayan her ilisin.

Kastamonu,Van,Kırklareli’sin…

Kısacası sen : Türkeli’sin

KORO:

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıradağlar gibi yatanlarındır.

Bir tarih boyunca onun uğrunda,

Kendini tarihe verenlerindir.

7.ses:

Yıl 1914…………

Kaynamada bütün Avrupa.

Barut kokusu gelmede dört yandan

Yeryüzü kaynamada;

KORO:

ATEŞ,ÖLÜM,KAN……….

8.ses:

Ülkeler sıkarken birbirine yumruğunu

İnsanlık adına insanoğlu,

Veriyor belki son soluğunu…

Savaş çığlıkları yükseliyor gökyüzüne.

Analar ,bacılar,dedeler,kan ağlamakta beride.

9.ses:

Hamılton karar vermiş:Şu boğazların

Sahibi olacakmış,bugün değilse yarın…

 

10.ses:

Geçip Çanakkale’den hesapları

İstanbul’u almak ister İngiliz cenapları…

Sonra:Hasta Adam’ın

Mirasını, bölüşmekmiş hülyaları…

11.ses:

Boşalmış beş kıtanın bütün denizleri.

Çanakkale olmuş sanki geçit yeri…

Karadağlı’sı,Fransız’ı,İngiliz’i…

Kendi geldiği yetmiyormuş gibi

Yanında bir de Hintli’si,Zelendalı’sı….

12.ses:

Fakat bu hesapta aldanmada hesapsızlar.

Her hasta mutlaka ölmez.

Türk’ü öldü sanmada soysuzlar.

Daha dün Türk’tü efendisi

Ne çabuk unutmada insan hafızası.

KORO:

Asırlarca söylenirken,

Dillerde bizim şarkımız.

Medeniyet bizimle doğdu.

Hakk’a merdiven oldu ırkımız.

Son rütbemizdi şahadet

Ölümden yoktur korkumuz

Birlik olur ölümüz,dirimiz

Çelikten bir orduya

Bedeldir ırkımız…

13.ses:

Ben ezelden beri hür yaşadım,hür yaşarım .

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış ?Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim ,bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları enginlere sığmam ,taşarım.

14.ses:

Her bucaktan mantar gibi

Bitiyor çelik ordular.

Denizden gökten topa tutuyordular

Koç yiğitler,aç toprakları

Durmadan doyuruyordular.

 

KORO:

Yurda olurken göğsümüz siper,

Sırtlan gibi bağırıyor gemiler.

Sanki boşaltmada içindeki ateşi,

Bunlar mı Avrupalı,bunlar mı medeni?

15.ses:

Düşman sevinçle karaya tırmanıyor

Şimdilik sessiz siperlere

Yürürken sevinçle, azametle,

Sahipsiz köy buldum sanıyor.

16.ses:

Ve birden saldırıyor , o aslan Mehmetcik…

Fırtına yaratırken havada mermiler,

Ok gibi fırlamada siperden her nefer.

Bir adım gerilemiyor yerinden

Kahraman Türk askeri.

KORO:

Adım atamaz siperden öteye düşman

Ölmeden en son kahraman.

17.ses:

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun,korkma.Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

18.ses:

Birbirine karıştı varlıkla yokluk.

Çelik zırhlılarla iman dolu göğüsler.

Ölen ölür, kalanınsa, kanı göğsünü süsler.

Bire beş, beşe on gelmede düşman.

Ortada zaferden eser yok, geride kalan mı?

KORO:

ÖLÜM!ÖLÜM!ÖLÜM!…Ölüler….Ve bir de kan

KORO:

Bayrakları bayrak yapan üstünde ki kandır.

Toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır.

 

 

19.ses:

Yaralı bir asker gibi saldırıyor Mehmetcik

Bakmıyor düşmanın sayısına…

KORO:

O’nu siperden sipere uçuran iman var.

20.ses:

Hamilton haykırıyor:

Ölün,dönmeyin geri

“Yetişin bittik!”diye yalvarıyor telsizler.

Tükenenin yerine yenisi yükleniyor

Her yüklenişte düşman yeniden ümitleniyor.

 

21.ses:

Mehmetcik ise azaldıkça yeniden bileniyor  

Topları susturuyor”Allah Allah” narası.

Kandan başı dönüyor çarpışanların.

Durmazsa bu akın,duracak hayat yarın.

KORO:

Toz yerine uçuyor kollar,başlar , bacaklar.

Son ümitle son defa saldırıyor Anzaklar…

Uğrattık anzakları süngümüzle bozguna.

İlk günüde mıhlandı düşman Arıburnu’na

22.ses:

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın.

Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

Kim bilir belki yarın , belki yarından da yakın

23.ses:

Durur mu düşman,

Bir daha , bir daha deneyecek şansını.

Kendi ateşe dokunmuyor nasıl olsa,

Taa Hint’ten , Kanada’dan getirmiş maşasını.

 

24.ses:

Bir er patlamamış bir bombayı geri sallıyor.

Kendi silahıyla düşmanından öç alıyor.

Son harpteki ölüler kalkmamışken ortadan,

Yeni bir akın yaptı düşman Anafartalar’dan

Elden ele geçiyor bazı tepeler,

Otlar gibi süngüden geçiriliyor askerler.

KORO:

Harp şiddetlendi,yeniden saldırıyor,gök,deniz…

Sağlar yetişmeyecek, ölüler!diriliniz…

ATATÜRK:

BEN SİZE TAARRUZU DEĞİL,ÖLMEYİ EMREDİYORUM.

26.ses:

Böyle emrediyordu Mustafa Kemal , erlerine

Hepsi gülerek koştu ölüm siperlerine.

27.ses:

Başka hangi milletin komutanı askerine,

Ölmeyi emreder savaşmak yerine.

Aslında ölmek esarettir Türk askerine,

Yaşamaksa , destanlar yaratmaktır kaderine.

28.ses:

Ezineli Yahya Çavuş derlerdi ona.

Çiftini, çubuğunu vatan,namus bilir,

Bir de Allah’ı tanırdı.

O’na Fransız,İngiliz dendi mi

Kendi gibi insanoğlu sanırdı.

29.ses:

İşte 25 Nisan 1915,

Seddülbahir Köyü’ndeyiz

Altı taburla çıktı kıyıya İngiliz…

30.ses:

Ezineli Yahya Çavuşa bir siper verdiler.

Etten kemikten bir hisar oldu düşmana.

Altı düşman taburunu on saat

Kıyıda tuttu altmışüç adsız kahramanla

31.ses:

“Dur bakalım!”dedi Yahya Çavuş.

Ne öyle aceleniz?

Ordumuza zaman gerek…

Ne kadar geç düşersek toprağa,

O kadar pahalı olur canımız…

32.ses:

Bugün aynı siperde bir abide…

Altmışüç şehitten on sekizi

Yazılı bir yüzünde.

Öbür yüzünde de:

KORO:

Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular,

Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.

Düşman ,tümen sanırdı bu şahane erleri.

Allah’ı arzu ettiler,akşama kavuştular.

33.ses:

Bu kahramanlık destanından kalan,

İşte hepsi bu kadar…

KORO:

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme ,tanı!

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun,incitme yazıktır atanı.

Verme , dünyaları alsanda bu cennet vatanı.

34.ses:

Ben Mehmet oğlu Seyit’im.

Namus borcumu ödemektir niyetim.

Canımdır bu borçta en son diyetim.

Denizden kuduran ateş cehenneminde

Ödedi diyetini arkadaşlarım , sıra bende.

Daha ne olduğunu anlamadan topun dibinde

İlişti gözüme ikiyüzonbeş okkalık mermi

Canı çıkmadan koçyiğidin

Vatana borcu biter mi?

“Bismillah “ dedim ta yürekten

Sürdüm namluya birincisini.

Sıyırdı geçti Ocean’ı direkten.

Peşinden ikinci mermiyi gönderdim hedefe,

Hakk için atış üçtür diye.

Üçüncü mermi elimde, namlu da hedefte.

KORO:ŞİMDİ OCEAN SULARIN DİBİNDE BEKLEMEKTE…

35.ses:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak ,toprağı sıksan, şüheda.

Canı,cananı, bütün varımı alsında Hüda.

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

36.ses:

Sevinçle tırmanıyor düşman Conkbayır’ını,

Sanır ki kimse durduramaz bu akını.

Uçarak bir hamlede fundalıklı sırtlardan,

Tam vaktinde yetişti,

“MUSTAFA KEMAL” adlı yüce kahraman.

Yıldırım sedasıyla dedi: – Eşsiz çocuklar!

Önünüzde, biliniz mutlak ölüm var.

Doymayan topraklara akıtıp temiz kanımızı,

Mutlaka kurtaracağız vatanımızı.-

37.ses:

Üstünlüğü vermeyiz hiçbir savaşımızda.

Öndeyiz, Mustafa Kemal durdukça başımızda.

Gözleri ufku kollar, parmakları enginde,

Arzın göğsü kabarır, O varken üstünde.

Güneş daha kaç kere aydınlatsa cihanı,

Bir kahraman millet ki bu, yazılmaz destanı.

KORO:

“Boğaz’da ölenlerin torunuyum.” Demek yeter.

Rabbim, bu kıyıma sebep olanlara tufanlar gönder.

38.ses:

SUSUN!….. DİNLEYİN, KONUŞUYOR ÖLÜLER:

KORO:

-Niçin, kim için öldük?…

39.ses:

Zulmün topu var, güllesi var, kalesi varsa,

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa,

Sönmez ebedi her gecenin gündüzü vardır.

 

 

 

KORO:

-Millet yoludur, Hak yoludur, tuttuğumuz yol;

Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa……. Var ol!

40.ses:

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ÖNÜNDE EĞİLMEDEN.

41.ses:

Heybetli ordulara mezar oldu bu toprak.

Artık Çanakkale’ye kimse saldırmayacak.

42.ses:

İnsanlığı koruduk biz Çanakkale önünde.

Göğsümüz bir iman kayasıdır.

Dün de bugün de……

KORO:

Çanakkale , şehitler toprağı!

Son savaşta vatanın,

İkiyüzellibini koynundadır.

Gencecik fidanları,dalı,yaprağı…

Sana destanlar gerek,tarihin görmediği

Destanlar gerek,yakılmaz ağıt.

Destanına ancak denizler olmalı kağıt.

Çanakkale,ey aziz vatan!

Erlerinin nöbetinde…

Sonsuza kadar Türk yurdu kalacaksın.

Nesilden nesile hep sen anlatılacaksın.

Bizimle birlikte zafer türkülerine katılacaksın

43.ses:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal;

Ebediyyen sana yok ırkıma yok izmihlal.

HAKKIDIR HÜR YAŞAMIŞ BAYRAĞIMIN HÜRRİYET,

HAKKIDIR HAKK’A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL.

(Çanakkale Şehitlerine adlı şiirin okunması ile orotoryo bitirilir.)

S O N

Mustafa Uyar administrator

www.reformturk.com, www.esarpyapma.com

You must be logged in to post a comment