ANNELER GÜNÜ

ANNELER GÜNÜ

ANNELER GÜNÜ (Mayıs ayının ikinci Pazar günü)
Mayıs ayının ikinci pazar günü Anneler Günü’dür. Anneler Günü evrensel bir gündür. Dünyada milyonlarca ana bugün çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.

Anneler Günü ülkemizde 1955 yılından bu yana kutlanıyor. Türk Kadınlar Birliği ülkemizde her yıl çocukları için büyük fedakârlığa katlanan annelerden birini yılın annesi seçer. Yılın annesinin kişiliğinde tüm annelere iyi dilekler sunulur.

Amerika’nın Filedelfiya eyaletinde 9 Mayıs 1966 günü Jarvis isimli bir kızın annesi öldü. Annesini çok seven Jarvis’in üzüntüsü aylarca sürdü. Hayatla kimsesi kalmayan Jarvis ölüm olayına bir türlü alışamadı. Yaşama küstü. Canlılığını, yaşama sevincini yitirdi. Yemedi, içmedi bir ara ölmeyi bile düşündü. Jarvis’in bu durumunu yakından izleyen komşusu Jarvis’le arkadaş oldu. Bir gün yaşlı komşu söyleşi sırasında Jarvis’e «İnsanlar doğar, yaşar, ölür. Bu bir doğa kanunudur.» dedi. Bu iki cümle, Jarvis’i çok etkiledi. Ölümün de doğmak, yaşamak gibi bir doğa olayı olduğunu düşündü. Ancak bu doğruyu bulmak Jarvis’in annesine olan sevgisini azaltmadı. Aradan geçen süre içinde ölüm sözcüğünün soğukluğu gitti. Yerine anne sevgisinin sıcaklığı geldi. Artık Jarvis annesini gözyaşları ile değil severek anmaya başladı. Acıları azaldı. İçinde arı, duru bir sevgi oluştu.

Aradan bir yıl geçti. Bu süre içinde Jarvis, hemen her gün annesinin mezarına çiçekler götürdü. Jarvis’in annesinin ölüm yıldönümünde bütün arkadaşları eve geldi. O gün Jarvis arkadaşlarına:

— Geçen bir yıl içinde çektiğim acılar bana şunu öğretti «Dünyada anne sevgisinin yerini dolduracak hiçbir sevgi yoktur. Yılın bir gününü annelere ayıralım. O günü annelerimizle ilgili anılarla dolduralım. Böylece annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim.» dedi.

Arkadaşları Jarvis’in önerisini çok beğendiler. Birlikte hemen kentin Belediye Başkanına gittiler. Başkan onları dinledi. Öneriyi içtenlikle benimsedi. Daha sonra bu öneri gazetelere, yazarlara anlatıldı. Jarvis ve arkadaşlarının çalışmaları kısa sürede sonuç verdi. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi mayıs ayının ikinci pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.

Anneler günü ilk kez 1908 yılında kutlandı. Daha sonra bütün uygar ülkelerde kutlanmaya başlandı.

Her yıl mayıs ayının ikinci pazar günü gazetelerde annelerle ilgili yazılar, anılar, şiirler yayınlanır. Radyo ve televizyonda ana sevgisini konu eden konuşmalar yapılır. Türk Kadınlar Birliği’nin şubesi olan illerde yılın anneleri seçilir. Okullarımızda ayrıca Anneler Günü nedeniyle toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda okunan şiirler, söylenen türküler, şarkılar, annelere armağan edilir. Filimler gösterilir. Sergiler düzenlenir.

Anneler Gününde annemize bir demet kır çiçeği armağan ederek, bir güzel sözcükle yanağından öperek onu çok mutlu ederiz.

*ANNELER GÜNÜ OKUMA PARÇASI*

ANNEM
Ünlü bir yazarımız, annesi ile ilgili unutamadığı bir anısını anlatıyor.

Annemle ilgili bir anımı bir de annemin fotoğrafım istemişsiniz.

Annemin hiç fotoğrafı yoktu.

1926 yılında yirmi altı yaşındayken veremden ölen annem bütün yaşamında resim çektirmedi. Çünkü o zaman bizim ortamımızda – yeni kuşaklar pek şaşacaklar belki de – resim çektirmek günah sayılırdı. Yalnız, askerlik gibi resmi işleri için erkekler vesikalık resim çektirirlerdi.

Annem ölüm döşeğindeyken ben okuduğum yatılı okuldan çoktan kaçmıştım; ama bunu annem de babam da bilmiyordu.

Ölümünden üç gün öncesinden, beni annemin yanına sokmuyorlardı. Ölümünden bir gün önceydi. Annemi yattığı odanın kapısından içerde konu­şulanları dinliyordum. Annemin şu sözlerini duydum;

— Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim… Oysa ben bir okul kaçağıydım. Parasız yatılı okuldan kaçmıştım.

Annemin bu sözlerini duyunca, ağlayarak evden çıktım. O zaman on bir yaşındaydım.
Ertesi gün de annem öldü. Sesi hep kulağımdaydı.

— «Oğlum yatılı okulda ya

, artık gözlerim açık gitmeyeceğim..»

Okumamın tek nedeni annemin bu sözleriydi. Bütün hayatımda anne­min duyabildiğim bu sözleri kulağımdan hiç eksilmedi. Hep onun bu sözleri­ni düşündüm. Yalnız bunun için okudum, okula gitmenin yollarını aradım. Onun sözleri beni kamçıladı. Yoksa okul kaçkını on bir yaşındaki ben, bir daha hiç okula gidecek değildim. Beni okula göndermeye zorlayacak kimse de yoktu, yoksulduk.

Bugünkü kişiliğimi, anneme, özellikle annemin duyduğum son sözlerine borçluyum.

Aziz NESİN

ANNE MODELİ
Tanrı en güvendiği meleği çağırıp, hazırladığı anne modeli hakkında onun fikrini sormuş.
Melek gördüğünü beğenmemiş:
—Çok çalıştınız yüce efendimiz, artık ne yaptığınızı bilemez hale geldiniz. Şuna bakın! Bütün hastalıkları iyileştiren özel bir öpücük ve yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, ütü yapmak, okşamak, tutmak, temizlemek için altı çift el yapmışsınız. Bu iş yürümez!
—Sorun ellerde değil. Diye karşılık vermiş Tanrı. Aslında üç çift göz
koymalıydım: Kapalı kapılar ardında da olsa çocuğunu görmesi ve onu açık
pencerelerden koruması için bir çift göz; ona iyi terbiye verebilmesi için
ciddi ciddi bakan, ödün vermez bir başka çift göz ve ne kadar işi olursa
olsun, bitmez tükenmez sevgisini ve şefkatini sürekli olarak yansıtabileceği üçüncü bir çift göz!
Melek biraz daha dikkatle incelemiş, anne modelini.
—Peki bu ne böyle?”
—Kendi kendini iyileştirme önlemi. Çünkü onun hastalanmaya vakti olmayacak, kocasıyla, çocuklarıyla, eviyle uğraşması gerekecek.
—Bence siz biraz dinlenseniz iyi olacak, demiş melek. Dinlenip, sakinleşip iki kolu iki gözü olan standart bir model üzerine çalışsanız çok daha iyi olacak.
Tanrı, meleğe hak vermiş, biraz dinlendikten sonra, anneyi normal bir kadın haline getirmiş. Ama meleğe şöyle demeden de edememiş:
—Onun içini çok büyük bir azimle doldurmalıyım. Bu azim, öylesine büyük olmalı ki, altı kolu, üç çift gözü ve kendi kendini iyileştirme sistemi varmış gibi davranmalı. Yoksa görevlerini yerine getiremez, yükün altından kalkamaz.
Melek modeli incelemiş. Bu kez Tanrı’nın başardığına kanaat getirmiş. Ama birden bir sızıntı fark etmiş:
— Galiba siz, bu modelin içine yine çok fazla şey doldurdunuz. Kadının içi boşalıyor.
—Hayır boşalmıyor. Bunun adı gözyaşı.
—Ne işe yarar?
—Sevincini, hüznünü, düş kırıklığını, acısını, gururunu, mutluluğunu, coşkusunu ifade etmeye yarar.
—Siz büyük bir mucitsiniz! Diye heyecanla bağırmış melek, modelin tek eksiği buydu, şimdi tamamlanmış oldu.
Tanrı buruk bir sesle yanıt vermiş: Onu ben koymadım. Parçaları
birleştirdiğim zaman, gözyaşı kendiliğinden ortaya çıktı.”

ANNELİK ÖYKÜLERE SIĞMAYACAK, MASALLARLA ANLATILAMAYACAK KADAR GÜZEL VE YÜCE BİR DUYGU, İYİ Kİ ANNEYİZ, İYİ Kİ SEVİYORUZ, SEVİLİYORUZ MUTLU BİZE…
TÜM ANNELERİN VE KENDİNİ ANNE GİBİ HİSSEDENLERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN…

*ANNELER GÜNÜ GÜZEL SÖZLERİ*
* Cennet anaların ayakları altındadır. (Hadis-i Şerif)
* Analı kızın özü büyür, anasız kızın sözü. (Azerbaycan Atasözü)
* Ananın yüreği, babanın elleri çocukları için ağrır. (Bulgar Atasözü)
* Anne sevgisi, bencil duyguların en üstünüdür. (Alain)
* Ana yüreği, çocuğun okuludur. (Henry W. Beecher)
* Kadınlar zayıftır, ama analar güçlüdür. (Victor Hugo)
* Ana evin direğidir.
* Her şeyin hakkı ödenir, ana hakkı ödenemez.
* Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.
* Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
* Hiçbir süs, bir kadını, annelik sevgisi kadar güzelliştiremez. (Brachvogel)
* En değerli armağan sevgidir. Annenize sevginizi veriniz.
* Dünyada her güzel şey kadının (ananın) eseridir. (Atatürk)
* Anasız çocuğun yıldızı sönüktür. (Yugoslav Atasözü)
* Ananı babanı sayarsan, kendi çocuğundan da saygı görürsün. (Kırgız Atasözü)
* Ana sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır.
* Anaya borç tükenmez.
* En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
* Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
* Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
* Cennet anaların ayağı altındadır.
* Dünyada her güzel şey kadının (ananın) eseridir. (K.Atatürk)
* Kızlarını (geleceğin analarını) okutmayan milletler, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir. (K.Atatürk)

*ANNELER GÜNÜ ŞİİRLERİ*

ANNEM

Annelerin en güzeli,
Sensin, benim güzel annem.
Ilık esen bahar yeli,
Sensin, benim güzel annem.

Güneş yüzlü, altın kalpli,
Ağır başlı, tatlı dilli,
Meleklerin eşi sanki
Sensin, benim güzel annem.

Açan çiçek, çağlayan su,
Gülümseyen engin duygu,
Evimizin mutluluğu
Sensin, benim güzel annem.

H.Latif SARIYÜCE

ANACIĞIM
—Anneme ve bütün annelere—

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Kaç geceler bana ninni söylerdi
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Uzun kış geceleri masal masaldı
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı?

Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım
Selam sana Anneler Günü İstanbul’dan
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan
Vefalı ellerinden öperim anacığım.

Ümit Yaşar Oğuzcan

ANNECİĞİM

Ne sevimli bir annesin!
Ne tatlıdır senin sesin!
Benim canım mısın nesin
Sen olmazsan yapamam ben!

Senden yakın kim var bana?
Kalbim, canım bağlı sana!
Üzüntüm yok ondan yana
Seviyorsun beni de sen.

Gülsem güler yüzün
Ağlamamdan alır hüzün…
Senin gecen ve gündüzün
Işık alır sanki benden!

Rakım ÇALAPALA

ANNE

Annemi ben çok severim,
Melek annem, güzel annem,
Üzülmesin sakın derim
Melek annem, güzel annem.

İyi doğru sözler onda,
Şefkat dolu gözler onda,
Sevgi, ışık var yolunda,
Melek annem, güzel annem.

Anne yüzü ne asil yüz,
Anne gözü ne derin göz,
Anne özü, pırlanta öz,
Melek annem, güzel annem.

Rıfat Necdet EVRİMER

ANNEM

Bağım olsa, bahçem olsa
İpek kumaş bohçam olsa,
Sabah olsa, akşam olsa
Annem gitmese yanımdan.

Her zaman baksam yüzüne,
Uyurum yatsam dizine.
Rastlamadım kem sözüne
Sesi çıkmaz kulağımdan.

Bir sözünü iki etmem.
Canımı verir incitmem
Annemsiz cennete gitmem
Onu severim canımdan

İbrahim ŞİMŞEK

ANNECİĞİME

Örneğimsin iyilikte,
Veren elsin anneciğim.
İnceliği güzellikte,
Deren elsin anneciğim.

Sen ağaçsın, ben bir yaprak,
Ben fidanım, sense toprak,
Evimizde, tertemiz, ak,
Açan gülsün anneciğim.

Ayağında cennet yolu…
Anneciğim, gül kokulu.
Sımsıcacık, sevgi dolu,
Esen yelsin anneciğim.

Sevgin bana güven verir,
Derdim biter, erir bir bir.
Sensin en duygulu şiir,
Bir masalsın anneciğim.

Rıfkı KAYMAZ

ANNEM

Seni ne kadar özlediğimi
Anlatamam
Sana sarılsam bir kez daha
Ayrılamam
Annem sensiz hayat çok acı
Dayanamam
Seni ne kadar sevdiğimi sözle
Yazıyla anlatamam
Anneciğim sen bensiz olamazsın
Biliyorum
Bende sensiz olamıyorum
Seni çok seviyorum.

Emine ÇELİK
Kasım – 1985

ANACIĞIM

Bir gün sılaya geldiğimde
Bir şeyler sezersen halimde
Hiç şaşmayasın anacığım
Başımı koyup dizlerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bütün insanların yerine

Cahit Sıtkı Tarancı

ANNE

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum.

Acı nedir
Tatlı nedir… Bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum.
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini…
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
‘Onun Annesi’ diyorlar…
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın…
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum.. Yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum…

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!

Arif Nihat Asya

ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!

Necip Fazıl Kısakürek

HAYAT NEDİR ANNE?

Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne de kimsenin camını kırdım…
Çok uslu bir çocuk değildim ama
Seni hiç kırmadım, hep boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!

Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum…
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!

Yusuf Hayaloğlu

ANNE

Ağaç olsan
Dal olurum anne
Yaprak olurum
Sana gelirim
Deniz olsan
Sel olurum anne
Irmak olurum
Sana gelirim
Bahçe olsan
Gül olurum anne
Toprak olurum
Sana gelirim
Güneş olsan
Yol olurum anne
Bayrak olurum
Sana gelirim

Tacettin Şimşek

MELEK

Annesi dün Zeynep’e:
“Melek Yavrum!” diyordu.
İşitince bu sözü
Kız merak etti, sordu.:

-Melek yavrum ne demek?
Doğrusu anlamadım.
Melek kanatlı olur:
Hani benim kanadım?

Cevap verdi annesi:
-Üç yavrum daha vardı,
Onlar kanatlanarak
Elimden uçmuşlardı.

Hepsi yalnız bıraktı,
Bu talihsiz kadını,
Bari sen uçma diye
Kopardım kanadını!

Faruk Nafiz Çamlıbel

SOL YANIM ACIYOR ANNE
 

Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali, “Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder.”
demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde:
Şuram acıyor işte, şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.

Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, “hadi yavrum sınıfa” dedi.
Ben de ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
“Öğretmen ne oldu dedi”?
“Düştüm, dizim çok acıyor” dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.

Bugün ben de saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam; “Ben bilmem ki kızım.” dedi.
Bari okula sen götür dedim.
“Kızım, iş…” dedi.
Ben de “bana ne dedim”, ağladım.
“Kızım, ekmek” dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.

Herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
Zeynep, “Annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş” dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.

Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor?
İzin verme anne,
Ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
Bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne?
Her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.

Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.

Senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince
Sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim anne, çooook…

ANAMA

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı on gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi koylu kızı kimisi hanim
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü Anam

Aşık Veysel

ÇOCUKLARIN KORUYUCUSU MAY ANA’YA

Ateş Ana, otuz kez başlardan taç giyen
kırk başlı kız,
pişkinliği veren sensin pişmiş nesneye,
buzların biçimini bozan sensin;
yaklaş bize, çevremize dolan,
baba gibi ol bize!
Yaklaş bize, çevremize dolan,
ana gibi ol bize!
Her kiri gideren sensin deniz suyunda,
ak bir çakmak taşıyla kesen sensin göbek bağını;
süt içersin Süt Denizi’nden,
Surum dağında açtın oyun yerini
saçları güzelce taranmış May Ana,
kırk kızın ortasında öyle saf May ana,
otuz kızın arasında öyle saf May ana,
Ağzı öyle saf May ana!
İndin ak Ülgenlerden,
indin ayın gökkuşağından,
güneşin gökkuşağından,
indin çatal bir değneğe dayanarak
buraya gelmek için, tutarak altın yayı,
saçları incecik May Ana!
Korkutma yavruları,
onları yed küçücük omuzlarıyla,
sıkıca bastır göğsünde,
sağ kolunun altına al,
sağ memenle emzir onları,
kem gözden sakla onları,
kötü bilicilerden esirge.
Kötü bir ruh yaklaştıkça
ger altın yayını
ve yayınla ve savutunla
sav ne gelirse kötü ruhtan!
Yaklaştırma yöremizde dolanan ruhu,
yavuz yeli indirme,
uzak tut kişiden tüm ağrıları,
götür onu elinle her iyiliğe,
esirge ruhun uyanışını,
çalının kökünü pekiştir!

Tevelüt Türkleri / Orta Asya VIII. yy.

ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

Necip Fazıl Kısakürek

ANNELER VE ÇOCUKLAR

Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne

Sezai Karakoç

HASBİHAL
Anne, zannetme ki günler geçti de
Değişti evvelki hissim gitgide!
Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum
Seneler geçse de ben yine buyum!
Senden umuyorum teselli yine!
Bugün şefkatine, muhabbetine
Zanneder misin ki yok ihtiyacım?
Belki eskisinden daha muhtacım!
Dünyanın tükenmez kederlerinden
Kalbim kırılsa da böyle derinden,
Hayatım büsbütün ye’se kapılmaz.
Teselli bulurum içimden biraz
O derin sevgini hatırlarım da!
Her gece hıçkıran dudaklarımda
Hasretle anılan senin adın var.
Anne, hayatımda bir tek kadın var.
Beni aldatmadı, sevdi daima!
Gittikçe ruhumu saran bu humma
Başka sevgilerden yadigâr, anne!
Sevmeyen sevenden bahtiyar, anne!

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

ANNE

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum!
Acı nedir, tadı nedir? Bilmezdin:
Dilin, damağın ben oldum!
Elinin ermediği, Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum;
Kolun, kanadın ben oldum..
Dilin, dudağın ben oldum!

Belki kıskanırlar diye Gördüklerini,
Sakladım gözlerden Gülücüklerini:
Tülün duvağın Ben oldum!

Artık isterlerse, adımı
Söylemesinler bana:
“Onun annesi” diyorlar.
Bu yeter, sevgilim, bu yeter bana!
Bir dediğini iki
Etmeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim, sana O kadar ısındım ki.
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim…
Gün oldu, kırdın.
İncinmedim:

İlk oyuncağın Ben oldum, yavrum,
Son oyuncağın Ben oldum!
Lâyık değildim; Lâyık gördüler: yavrum,
Annen oldum, yavrum, Annen oldum!

Arif Nihat Asya

ANNE

Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak,
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zar zar.
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak,
Hep hüzünlü eser onun ikliminde rüzgâr.

Kuşlar gibi titrer o güneş yüzlü nevhayâl,
Simasında alacakaranlık endişesi.
Her mevsim ayrı bir ızdırap, ayrı bir melâl;
Dilinde özleyişlerin sihirli bestesi…

Sinesi sımsıcak, çehresi de imalıdır,
Semtinde her dem bir büyülü rayiha eser.
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummalıdır,
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter.

Rahmet-zahmet iç içe.. bilmez geçen zamânı,
Ne yazları, ne kışları, ne renkli bahârı,
Ne gurûbu ne de şafağın söktüğü ânı,
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı..

Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde,
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur..
Amansız hislerin öldüren pençelerinde,
Yüreği bir matkap salınmış gibi oyulur.

Elemi çok olsa da şekvâsı işitilmez,
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları..
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez,
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları.

Kanmaz asla sevmeye; o, sevgiye susuzdur;
Şaire “su” dedirten hisle “evlât” der inler.
Herkes derin uykularda iken o uykusuzdur,
El açar Yaratan’a balalarını diler…

Yürüdüğü yol, onun hislerinin yoludur,
Durmaz, bir süvari gibi yürür doludizgin.
O, yeryüzünde en ululardan uludur,
Sinesi meleklerin sinesi kadar engin.

Zambaklar gibi sihirli çehrende,
Varlığımı kucaklayan bir ışık;
Duydum o duyulmazları sinende,
Sen bir rüyasın benim için artık…

Nuru öteden pırıl pırıl siman,
Ukbâ derinlikleriyle büyülü.
Tülleniyor hülyalarımda her an,
Ölümsüz ruhunun bembeyaz tülü.

Bir yâd-ı cemilsin, kabrin sineler,
Hazan yaşamıştın; ölüm baharın.
Duayla gerilmiş bütün gönüller,
Berzah yamaçlarında bestekârın.

Makbule LEMAN; Kitâbullah / İsmail SAFA

ANNEM ANNECİĞİM

Mazide kalan hatıra gibi
Şevkatli kollarını aç bana anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim

Yanımda olmanı ne çok isterdim
Dizine yatıpta uyurdum anne
Dilimde dua gözümde rüyasın
Seni çok istedim hasretim anne
Anne, anne, anneciğim

Uyandım uykudan aradım seni
Sağıma soluma bakındım anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim…

Z.Müren

KADINLAR GİTTİĞİNDE
 

Kadınlar gittiğinde arkalarında büyük boşluklar bırakırlar
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde yetim-öksüz kalan çok olur.
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler,
Özenle saklanmış küçülmüş giyisiler, dolap diplerindeki kurdeleler
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar.
Yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksının
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz
Değerini kimse anlayamaz krom hac tasının
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bayat ekmekten yapılan tatlı,
Artan sebzeden yapılan türlü
Kısık sesle çalınan radyo
Tozlanan sehpa
Duvarda asılı çerçeve
BİR KADIN GİTTİĞİNDE ÖKSÜZDÜR
Bir kadın gittiğinde,
Geçmişini sorguladığı ayna
Sürülmeyen ruj
Suyu değişmeyen vazo
Tıkır, tıkır giyilmeyen terlik
Karanlık kalan oda küskündür
Bir kadın gittiğinde
Zile basmaz komşular
Yanmaz ocak
Isınmaz yatak
Halıların boynu bükük
Çeşmeler şırıltısızdır
Bir kadın giderken arkasından neler götürür.
Bir kadın gittiğinde, ne çok kişi gider aslında
Bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci
Bir ANNE gider
Bir dost
Bir arkadaş
Bir sevgili
Ne çok kişi yok olur, bir kadın gittiğinde
Ne çok kişi yetim-öksüz kalır

Hilda SARICA

Mustafa Uyar administrator

www.reformturk.com, www.esarpyapma.com

You must be logged in to post a comment